Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

"VAR OLMAK 2"

Bu haber 262 kere okunmuş. 21/11/2022

Bir yerlerden işittiğiniz bir isimden bahsetmek istiyorum. Florence Nightingale 12 Mayıs 1820’de İtalya’nın Floransa kentinde doğdu. Kendisini yaşamının içinde anlamlandırmak istiyordu. Bu anlamlı yolda arayışlara girmişti. Florence’yı hastanelerdeki hastalara yönelik bir görev bekliyordu.

Florence Nightingale bu büyük ve ağır göreve girişmeden önce hastaneler ve hastabakıcılık son derece berbat bir haldeydi. Hastabakıcılar toplumun en işe yaramaz insanları arasından seçilirdi. Onlara mesleği öğretme kaygısı yoktu. Hastanelerde ilâçlar da yoktu. Hastabakıcılar kaba saba cahil insanlardı. Ahlâksızlıkları ve sarhoşlukları meşhurdu. İşte Florence Nightingale, böyle bir mesleğe kendisini bütün kalbiyle verdi. O kadınların, en çok bu meslekte insanlığa son derece faydalı olabileceklerine inanıyordu. Gerçekten de bu alanda reform yapabilecek kuvvetli bir iradeye, bir öncüye ihtiyaç vardı. Ailesinin şiddetle karşı çıkmasına rağmen hastanelerdeki yaralı ve hastaların bakımıyla ilgilendi.

1850’de Almanya’nın Kaiserswert şehrindeki bir Protestan Vakfı’nın hemşirelik kurslarına katılarak bu konuda tecrübe kazandı. Bu tür çalışmalar onun kendi ülkesinde de böyle işler yapma düşüncesini perçinliyordu. Kaiserswert şehri Ren nehri üzerinde kurulmuştu. Girdiği Eliender Enstitüsü ise modern anlamda hastabakıcı yetiştiren ilkokuldu. Burada gayet sıkı bir disiplin uygulanıyordu.

Ona İskenderiye’ye gitmesini tavsiye ettiler. Florence, Avrupa’dan Mısır’a, İskenderiye’ye gitti. Orada bu derneğin okullarını ve hastanelerini ziyaret etti. Orada, ilk defa olarak hastane idaresindeki disiplinin büyük bir önemi olduğunu anladı.

O Avrupa’da da nereye gittiyse önce faydalı işlerin yapıldığı kurumları görmek istiyor, başka hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Kolları sıvayarak yeni bir hareketi başlatmak, yeni bir çığır açmak gerekliydi. Florence, Avrupa seyahatinden döndüğü zaman bütün hayatını vereceği uzun ve zorlu işi tamamıyla tasarlamış bulunuyordu. Londra ve Edinburg hastanelerinde uzun süre çalıştı. 1853’de Paris’ e dönerek hasta bakıcılık organizasyonunun bütün inceliklerini öğrenmeye çalıştı. Yine aynı yıl Londra’ya geldiği zaman gelişmesini çok istediği böyle bir Enstitüyü idare etmek fırsatını buldu. Bu enstitü, doğrudan doğruya insanlığa hizmet etmek amacıyla ve yalnızca kadınlara mahsus olarak Londra’da kurulmuş “Hastabakıcılık Enstitüsü” idi. Burayı büyük başarı ile idare etti. Çok geçmeden karşısına büyük fırsatlar çıktı. İleride “ Hastaların Meleği” adını alacak olan fedakâr Florence, artık düşüncelerini uygulama fırsatına kavuşmuştu. O hastaların tedavisinde ilk olarak temizliğin ve temiz havanın gerekliliğine inanıyordu. O zamanın insanları soğuktan ve açık havadan korkmalarına rağmen o tüm pencerelerini açarak hastaneyi havalandırıyordu.

Nightingale, hastanelerin idaresinde yepyeni bir sistem kurmaya başlamıştı. Çok geçmeden adı bütün ülkede yayılmaya başladı. Artık sağlam iradeyle kurduğu disiplin ve koymuş olduğu sağlık prensiplerinin değeri her tarafta biliniyordu.

Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşırken, Osmanlı’ya destek olarak yanında İngiltere, Fransa ve İtalyan Piyemonte/Sardinya Krallığı da vardı.

1854 Mart’ında İngiltere ve Fransa Rusya’ya karşı savaş ilân ederler. Müttefik birlikleri Eylül ayında Kırım’a çıkarlar.

21 Ekim 1854’de kabiliyetli olduklarını yakından bildiği gönüllü hastabakıcılardan oluşan 38 kişilik ekiple İstanbul’a geldi. Kırım’da yaralanan İngiliz ve Fransız askerleri tedavi için gemilerle İstanbul’a taşındı. Fransızlarla, Taşkışla’da (bugün İstanbul Teknik Üniversitesi) katolik rahibeler ilgilenirken, İngiliz yaralılarla Üsküdar’da bulunan Selimiye Kışlası’nda Florence Nightingale ve arkadaşları ilgilendiler.

Selimiye, kışla olarak bile bakımsız ve sağlıksızken, Kırım’dan sürekli gelen yaralıların tedavisine uygun bir mekân hiç değildi, sadece çok büyüktü. Florence, örgütleme becerisi ve hemşirelik bilgisiyle burada kısa sürede düzen aldı ve şu gerçeği anladı: Savaşta sadece 4 bin 600 İngiliz askeri cephede öldüğü halde, 22 binden fazlası bulaşıcı hastalıktan, temizlik yetersizliğinden, gıdasızlıktan, enfeksiyondan ölmüştü. Osmanlı’da da durum aynıydı.

Florence'ın hastanedeki işi temizliğin ve temel hemşirelik bakımının ötesine geçti, askerlere insan muamelesi yaptı. Hastaların kaldıkları yerlerin pislik ve bakımsızlığında iyileşmeleri mümkün değildi. Temizlik malzemesi, hasta gömleği gibi birçok ihtiyaçlarını bağışlardan, komutanlardan, doktorlardan sağlıyorlardı. O buna kendisi de ekleme yapıyordu. Hastaneyi baştanbaşa ekibinin başında yıkayıp temizlediler. Yatakta yatan hastalara gömlekler alındı. Üsküdar’da bir ev alarak orayı çamaşırhane haline getirdi. Daha önce herkesin gözü önünde ameliyat edilen ve çevredeki hastaların seyrettikleri kol veya bacağının kesilmesi gereken hastaları  bir paravanla çevreden ayırdı. Askerlerin her türlü ihtiyaçları göz önünde bulundurularak giderilmeye çalışılırdı. Onlara kitap, kahve gibi imkânların yanında insanın kendini iyi hissedebileceği oyunlarda sunuldu. Askerlerin durumunu bildirmek için ailelerine mektuplar yazdı, kayıp veya hasta askerlerle ilgili soruları yanıtladı. Ölen askerlerin ailelerine taziye mektupları yazdı ve dul eşlerine para gönderdi. Bu belki de resmi bir kişinin asker ailelerine ilgi gösterdiği ve ilgilendiği ilk savaştı. Florence işe başlamadan önce hastanedeki ölüm oranı yüzde kırk iki iken bu oran yüzde ikiye düşmüştü. Gayreti, sağlık kurallarına verdiği önem onu sonuca ulaştırmıştı. 

Sıradan askerlerin Üsküdar’daki hastanede gördükleri muamele hakkındaki ifadeleri İngiltere'de yankılanmaya başladı ve Florence’ın gösterdiği ilgi ve özveri için yapılan övgüler günden güne arttı. Geceleri koğuşlara girebilecek  tek kişinin kendisi olduğunu vurgular, her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmek için gece elinde lambası ile hasta koğuşlarını gezerdi. Florence'ın  ”Lambalı Kadın” olarak ilk resmi 24 Şubat 1855'te "The Illustrated London News'da yayımlandı. O betimleme  bugün hala hafızalara kazınmış olarak devam etmektedir. Florence'ın göreve olan sınırsız bağlılığı Üsküdar'daki hastanede bir dönüşüm yarattı ve o sadece hastalıktan ve açlıktan kurtardığı askerlerin değil, tüm ulusun hayranlığını ve saygısını kazandı.

Birilerine faydalı olanlar, bir yaraya merhem olanlar bu dünyada yaşam amacını bulmuş oluyorlar. Bir İngiliz gazetesinin açmış olduğu yarışmada okuyuculara şu soru soruldu: ” Yeryüzünde en mutlu insan kimdir?” Gelen cevaplardan dört tanesi ödül aldı.

• İyi yapılmış bir işten sonra ıslık çalan bir sanatkâr.

• Kumda şatolar yapan küçük bir çocuk.

• Yoğun bir iş gününden sonra bebeğine banyo yaptıran anne.

• Güç ve tehlikeli bir ameliyattan sonra bir insan hayatı kurtaran doktor.

Ödül alan cevaplar içinde ne mevki ne para ne de mal mülk bulunuyordu. Bu cevaplar mutluğun kaynağının içimizden gelen kutsal sesin davranışlara dönüşmesiyle ortaya çıktığını gösteriyor. Yeni sivil ve askerî hastanelerin gerekli sağlık şartları ile kurulması söz konusu olduğunda o, gönüllü danışman haline gelmiştir. Ölümünden üç yıl önce, 1907 yılında kendisine İngiliz Kralı tarafından İngiltere’nin en büyük nişanı olan Britanya İmparatorluğu ve insanlık yüksek hizmet madalyası verildi. O, büyük bir mükâfat alarak kadar yüksek şeref kazanan ilk kadın oldu. 13 Ağustos 1910’da ölen Florence Nightingale’in, başladığı büyük işin her tarafta başarı ile yürüdüğünü görerek sonsuz bir saadet ve huzur duymuştur. Öldüğünde yalnız Amerika’da binin üzerinde Nightingale Okulu vardı. Dünyanın diğer ülkelerinde de hemşirelik okulları kurulmuştu. 19. Yüzyılın sonlarına kadar gereken önemi görmeyen hemşirelik, kısa sürede tıbbın en büyük yardımcısı olan meslekler arasında yerini aldı. 1961’de İstanbul’da kurulan Florence Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu’na da Kırım Savaşı’ndaki ve hemşirelik mesleğindeki hizmetleri nedeniyle onun adı verildi. Florence Nightingale’ e saygıyla

AYŞEGÜL AKAY

YAZAR

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

7 + 5 = ?