SARIKIZ EFSANESİ
SARIKIZ EFSANESİ VE TÜRKMENLERİN RİTÜELLERİ
Efsane halk arasında birkaç değişime uğramış olarak anlatılır fakat, Sarıkız Kazdağı’nın zirvesinde dikilen namus abidesidir. Töre kanunlarımızda ne pahasına olursa olsun namusunu koruyanların temsili öyküsüdür… Ziyarete gelenlerimiz Sarıkız kadar gururlu, heybetli ve gezdiği toprakları paylaşmanın mutlulukları özellikle kızlarımızın gözlerinde okunur.
Çanakkale Ayvacık’ta sevgi yumağı oluşturmuş bir ailede anne aralarından hakkın emriyle ayrılınca, Cılbak baba ve 4 yaşındaki kızımız Senem buralarda döktükleri gözyaşları sonucu, Güre, Kavurmacılar köyüne yerleşirler. Baba eskisi gibi yine Çobanlık yapmaya, hayvanlarla konuşmaya, Kızgın güneşte sürüsünün üzerine koruyucu bulut ile serinlik getirmeye, İstanbul da ki kardeşi Mesci babaya mendili ile kar götürmesi gibi birçok efsanelerinden ermiş olduğu kabul edilir ve köylülerin akıl danıştığı bir sevgidir.
Yıllar geçer kızımız 18 yaşına gelmiş ve köyün en güzel kızı olmuştur. Köyün delikanlıları onunla evlenmek için yarış halindedir fakat Senem hiç birine ilgi göstermemektedir. Yaşlanan Cılbak baba artık Hacca gitme zamanı geldiğine inanır ve törelere göre kızını köy ihtiyar heyetine teslim eder. Kızı artık tek başına sürüleri ile meşgul olacaktır ve baba hac yoluna çıkar, o günlerdeki bu kutsal görev ayları hatta yılları kapsamaktadır.
Sarı kızın kalbinde sadece Allah sevgisi vardır, gençlerin hepsini reddetmiş ve babası olmadığı zaman içerisinde asla hiç kimseyle konuşmamış ve gün doğmadan sürüyü alıp dağlara çıkarak, gün bitimi yuvaya dönmüştür. Sevgilerine yanıt alamayan sabırsız gençler, nöbetleşerek Sarıkızı takibe başlarlar ve her gün ormanda yaşlı bir ihtiyarla sohbet ettiğine şahit olurlar. Bunu iftira yoluyla ciddi bir namus konusu dedikodusuna dökerler ve artık Sarıkız Töre kanununa göre Köyün namusunu temizlemek için babası kızını yok etmelidir veya köy delikanlıları taşlayarak bu görevi ifa edeceklerdir.
Hac dönüşü baba ile kimse konuşmayıp, Hac hayrı yapılmayıp, getirdiği hediyeler kabul edilmeyip, babaya nihayet kızının ölüm fermanı kabul ettirilir. Baba elleriyle kızına kıyamayacağı için, Kaz dağına çıkmayı burada Kıştan veya Kurda kuşa yem olarak töre kanunu gerçekleşeceğine inanarak köyü terk etme hazırlığını yapar, Yanına 3 kaz ve kızını alarak köyden çıkarken, Köy delikanlıları Senemi yumurta yağmuruna tutarlar.
Hiç konuşmayan sarıkız dayanamayıp, gençlere dönerek Beddua eder. (O günden sonra ki yıllarda köyün kadınları dul ve havalar çok serin kalarak köy yaşanmaz hale gelir ve terk edilir…) Cılbak baba kızını ateş yakmak için odun toplamaya gönderdiği bir an, Kazlardan birini keserek kızının bıraktığı giysisini kana bulayarak köye döner….
Kaz dağlarında hiç kimsenin gecelemediği bir dönemde Sarıkız burada yaşamını devam ettirir, Yüzlerce kazı olur, Yakın köylere yiyecek için giden kazların zarar vermeleri engeller.., Yolda kaybolanlara, aç kalanlara, yardım eder, Yaralı hayvanları iyileştirdiği gibi yüzlerce olağan üstü yardımlar kulaktan kulağa yayılır ve Sarıkız efsane olmuştur. Gerçekle, yaşananlar biri birine karışır. Baba kızının hasretine dayanamayarak gerçekleri kendi gözüyle görmek için dağa çıkar ve kızını terk ettiği bölgede, yüzlerce kazın arasında görünce heyecanla sarılır ve bu günkü Sarıkız tepesine kadar konuşa konuşa giderler.
Baba halen iç dünyasında çeşitli düşüncelerin cevabını bulamadığı için huzursuzdur, Abdest alıp namaz kılarak Allah’a yakaracaktır. Kızından su ister, Sarıkız bir testiyi zirveden denize uzatarak su doldurur ve babasına abdest alması için döker ve su tuzludur. Bunu kullanamayacağını söyleyince Sarıkız suyu döker ve Kaz avlusu yaylasındaki pınardan su doldururken baba olayları takip etmektedir. Tatlı su ile abdest alırken, gözleri yaşlı olarak yaptığı hatayı anlar ve “Kızım sen ermişsin, beni bağışla köylüye uyup iftiralara inandım, seni koruyamadım beni bağışla diye hıçkırır.” Sarıkız, ”Baba benim evliya olduğumu söylemeyecektin, artık ben bu dünyada duramam, köylüye git masum olduğumu söyle, bedduamdan dolayı üzgünüm der ve göğe yükselir.”
Baba utancından ve kızını kaybetmekten dolayı çılgına döner, şu an Askeri radar olan 1750 metredeki tepeye ağlayarak koşar, Bu arada dağı koyu siyah bir sis kaplar. Ertesi günü dağa çıkan çobanlar baba ve kızı ayrı tepelerde ölü olarak görürler ve tekrar köy halkıyla geldiklerinde, ikisi birden göğe yükseldikleri için göremezler ve defin işlemini yapamadıkları için ve utançlarından birer taştan türbe yaparlar...
Her yıl Türkiye’mizin çeşitli bölgelerinden gelen köylüler, Ağustos ayının son haftası dağda çadır kurarlar, Sarıkıza sahip çıkarak dualar edip adaklar adarlar, gençlerin kalplerine yeni aşk filizleri yeşerir, kurbanlar kesilip ikramlar yapılır. Mumlar yakılır.
HAŞMET DEMİRBİL