Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİ

Bu haber 1013 kere okunmuş. 13/10/2020

Değerli dostlar, plastik ürünler artık günlük yaşamımızın her alanında yer alıyor. 20. yüzyılın ortalarında başlayan ve hayatın tüm alanlarında kolaylıkla kullanılabilmesi nedeniyle çok hızla artan plastik malzeme üretimi, bugün dünyada yıllık 380 milyon ton mertebesine kadar ulaşmış durumda. Elbette hem ucuz ve hem de çok yararlı bu plastik ürünler.  Bir düşünün, tek kullanımlık enjektörden, serum torbasına; su şişesinden, kaleme; bilgisayardan, cep telefonuna kadar akla gelebilecek her üründe tümüyle veya kısmen kullanılıyor plastik. Ancak bu çok yararlı madde, çok da ucuz olması nedeniyle geri dönüşüme konu olamıyor. Plastiği tekrar dönüştürmek için gereken parasal özendirici eksik kalınca da, ne yazık ki önemli bir kirleticiye dönüşüyor tüm dünyada. Önceleri pek farkına varılmasa da, günümüzde bu husus iyice rahatsız edici bir boyuta ulaşmış durumda.

Peki neden böyle? Hepimizin ortak evi olan küçük mavi gezegenimizde, toplam plastik ürünlerin  sadece yüzde 20’si geri dönüşüyor, tekrar değerlendiriliyor. Yüzde 25’i ise yakılarak yok ediliyor. Ülkemizdeki vahşi çöp depolama alanlarında, hiç bitmeyen yangınların temel sebebi de bu aslında. Yakarak, yani karbondioksit üreterek plastik atıktan kurtulmak, ne yazık ki tüm dünyada yoğun olarak kullanılan bir yöntem. Taşımaktan, temizlemekten ve yeniden kullanıma sokmaktan çok daha ucuz olduğu için yakarak atıktan kurtulma yolu tercih ediliyor. Geriye kalan plastik atıkların yüzde 55’i ise, ne yazık ki doğrudan doğaya salınıyor. Öyle ki plastik atıkların artık global ölçekte görülmediği hiçbir alan kalmamış durumda. Dünyanın, 10.994 metreyle en derin yeri olan Mariana Çukuru’ndan, 8.848 metreyle en yüksek yeri olan Everest Dağı’na kadar her yerde plastik atığa rastlamak mümkün günümüzde. Sadece okyanuslara her yıl 8 milyon ton kadar plastiğin atıldığı hesaplanıyor. Hala pek çok ülke, okyanus kıyısı kentlerinin atıklarını, sıkıştırılmış çöp dolu mavnalarla açık denize kadar taşıyıp orada boşaltarak “kurtulmayı” tercih ediyor. Bugün, gezegenimizin tüm okyanuslarında 150 milyon ton kadar plastik atık olduğu hesaplanıyor. Karasal kesimdeki plastik atık yığılmış çöp alanlarının genişliğini ve toplam miktarını ise henüz hesaplayan bile çıkmamış.

Doğaya salınan plastik atıkların, kaçınılmaz sonuçlarını balıkların ve kuşların midelerinde, sindirim sistemlerinde bile görüyoruz artık. Bunlar “makroplastik” olarak adlandırılıyor. Bütünlüğü bozulmamış bu plastikler, özellikle deniz canlıları açısından çok tehlikeliler. Deniz canlıları, denizlerde ve okyanuslarda yüzen bu plastikleri yiyecek olarak algılıyorlar. Poşetler, pet şişeler, plastik ambalaj malzemeleri, onlar için yakalanıp yutulacak bir av gibi görünüyor denizde. 14 Ağustos tarihinde Antalya Kumluca’da karaya vuran 13 metre boyundaki kaşalot balinasının ölüm sebebinin de, midesinden çıkan plastikler olduğu açıklanmıştı hatırlarsanız. Deniz kaplumbağaları ve balıklar da bu türden makroplastikleri yutuyorlar. Karada, havada veya denizde yaşayan pek çok canlı için yiyecek sandıkları makroplastikler çok olumsuz bir etki yaratıyor. Mide ve sindirim sisteminde biriken bu parçalar, canlıların ölümüne sebep oluyor. Plastik atıkların parçalanıp dağılmadan önceki etkisi bu derece kötü.

Kirliliğin bilinen ve görülen bu boyutunun yanında bir de görülmeyen boyutu var. Doğada parçalanan plastiklerin, iyice ufalanarak mikroplastik haline gelmeleri ile ortaya çıkan sorun, çok daha kötü sonuçlar doğuruyor. Yok olma sürecindeki plastik atıkların 5 milimetrenin altındaki parçacık boyutuna inmeleri ile, yayılım alanları artık sadece kuşlarla, balıklarla da sınırlı kalmıyor. Bu mikroplastik parçacıklarını en ufak deniz canlıları, hatta algler bile yutuyorlar. Böylece plastik, en küçük deniz canlısından, büyüğüne, daha büyüğüne ve nihayet insan türünün sofrasına kadar geliyor. Mikroplastiklerin deniz canlıları üzerindeki toksik etkileri görebileceğimiz pek çok araştırma var. Sonuçları değerlendirilebiliyor. Ancak mikroplastiklerin insan türü üzerindeki etkileri henüz tam olarak ölçülebilmiş durumda değil. Birincil  mikroplastikler kadar, ikincil mikroplastiklerin yani doğal parçalanma ve ufalanma sürecinden sonra oluşan mikro-nano kirleticilerin insan üzerindeki etkileri, sadece tıbbi sorunlar olarak da çıkmıyor karşımıza. Her alanda etkileniyoruz bunlardan.

İnsan türünün geri dönüştürülmeye değer görmediği plastik atıklar, görüldüğü gibi hem büyük parçalar halindeyken, hem de mikro-nano ölçekteyken çok tehlikeliler. Filtre edilebilmeleri de mümkün değil. Taktir edersiniz ki, bu “görülmeyen” tehlikeye karşı çok daha savunmasız durumdayız. Akdeniz ölçeğinde yapılan bir araştırmada, her iki deniz canlısından birinin sindirim sisteminde plastik atık bulunduğu rapor edilmiş. Bu atıkların yüzde 1’inin naylon ve kauçuktan, yüzde 20’sinin sert plastikten ve yüzde 70’inin ise fiberden oluştuğu belirlenmiş. İncelemeye konu olan balıkların yüzde 44’ünde, midyelerin yüzde 91’inde ve kırmızı karideslerin yüzde 18’inde mikroplastik tespit edilmiş.

Mikroplastiklerin tek kaynağı çöpler değil. Pek çok kaynağı var. Evlerde kullanılan çamaşır makinelerinden alınan atıksu numuneleri üzerinde yapılan bir çalışmada, bir adet sentetik giysiden bile, her yıkama başına 1.900 adetten fazla mikroplastik lifin (mikrolif) kanalizasyona geçebileceği tespit edilmiş. Örneğin, tek bir cilt temizleme ürünü 360.000 adet mikroboncuğu (microbeads) içerebilmekte. Bu ürünü kullanan kişi, her kullanımı sonrasında bu mikron boyutundaki plastiklerin (polietilen mikroboncuklar)  lavabodan kanalizasyona geçmesine sebep olmakta. Özellikle ileri arıtması olmayan klasik Atıksu Arıtma Tesislerinde bu mikroboncuklar tam tutulamayıp oradan arıtılmış suların deşarj edildiği doğal su kaynaklarına, denizlere geçmekte. Doğal su kaynaklarına geçtiğinde de mikroskobik ve büyük canlılar için tehdit oluşturmakta elbette.

Peki ne yapacağız? Artık beslenme ve solunum yoluyla bile maruz kaldığımız mikroplastiklerden kurtulmanın yolu, elbette plastik ürün kullanımını en aza indirmekten geçiyor. İnsan türünün, plastik ayak izini dünya çapında azaltılması gerekiyor. Hem kendisi ve hem de diğer canlılar için yapmalı bunu. Plastik ürün geridönüşümünü çoğaltmak, ekonomik olarak mümkün değilse bile özendirici politikalar artırılarak, diğer global maliyetlerin önlenmesi yoluna da gidilmeli. Her durumda, bu görülmeyen düşmana karşı, tedbir alınması gerektiği artık çok açık.

 

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

5 + 6 = ?