Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

Emperyalizm ve Kurbanları

Bu haber 1441 kere okunmuş. 25/01/2020

İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce Japonya izlediği sert siyasetle dünya ekonomisinde en az ABD ve Avrupa kadar söz sahibi olmak istediğini net bir şekilde ortaya koyuyordu. Dünyanın doğal kaynaklarını ve stratejik öneme sahip topraklarını ele geçirmeye kararlıydı. 19. yüzyılın sonlarında Çin’le büyük bir savaşa girmiş, ardından da 20. yüzyılın başlarında Sovyetler Birliği’ne savaş açmıştı. 1930’lu yıllara kadar büyük bir askeri kuvvete ve donanıma sahip oldu. O dönemde dünyanın süper gücü olmak için ciddi adımlar atan ABD’yle bu anlamda rekabet içerisinde olan, 1937’de Çin’e açtığı savaştaki saldırgan tavrı sebebiyle Milletler Cemiyeti tarafından uyarı alan Japonya, Milletler Cemiyeti’nden ayrıldığını açıklayarak cevabını verdi. Birinci Dünya Savaşı’ndan istediğini alamayan Almanya da aslında dünyanın süper güçleri arasında yer almak istiyor, bunun fırsatını kolluyordu. Son derece hırslı olan Japonya, Hitler yönetimindeki Almanya ve Mussolini yönetimindeki İtalya ile bir anlaşma imzaladı ve böylece Mihver Devletleri’ni kurdular. ABD, Mihver Devletleri’ne tepki olarak Japonya’ya akaryakıt ambargosu uyguladı, Panama Kanalı’nı Japon gemilerinin geçişine kapattı. Bu, Japon askeri gücüne ağır bir darbe vurmak demekti. ABD ve İngiltere, Japonya’ya Çin’den çekilirse ambargoyu kaldıracaklarını söylediler. Ancak Japonya sahip olduğu güçten vazgeçecek değildi. Aynı zamanda Pasifik Okyanusu’ndan gelebilecek herhangi bir ABD saldırısına karşı kendini korumalıydı. Dolayısıyla, ABD askeri güçlerini vurması gerekiyordu. ABD, Japonya’nın kendisine saldırmaya cüret edeceğine ihtimal bile vermiyordu. Fakat 1941’in Aralık ayında Havai adalarında bulunan Pasifik ve Pearl Harbor askeri birlikleri bir anda Japon bombardıman uçaklarıyla burun buruna gelince neye uğradıklarını şaşırdılar. Bir buçuk saat içinde, Japon savaş uçakları 12 ABD savaş gemisine hasar vermiş, bir kısmını da batırmıştı. 188 savaş uçağını imha etmişti. 1.178 kişi yaralanmış, 2.403 ABD askeri ve 68 sivil hayatını kaybetmişti. Büyük şok yaşayan ve donanma güçleri açısından bir yıl geriye düşen ABD bunun üzerine Japonya’ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı’na dahil oldu. ABD’nin intikamı büyük olacaktı, hem de görülmemiş derecede insanlık dışı bir hamleyle. 6 Ağustos 1945’te Enola Gay (harekâtı düzenleyen Albay Paul Tibetts’ın annesinin adı) adlı B-29 tipi savaş uçağından little boy (küçük oğlan – küçükken annesinin Albay Tibbets’a hitabı) adı verilen 15 kiloton gücündeki Uranyum 235 tipi atom bombasının atıldığı askeri bir harekât düzenledi. Aslında Japonya bir saldırı olacağının sinyalini önceden almış ve Sovyetler Birliği’ni devreye sokarak uzlaşma talebinde bulunmak istemişti. Ancak Sovyet elçisini ABD elçisiyle görüşmeye ikna edemedi. Sovyetler Birliği, müttefiklerinin izni olmadan böyle bir şey yapamazdı. Yapılan toplantıda, ABD’nin de dahil olduğu müttefikler bu uzlaşma talebini kabul etmedi. O toplantıda Japonya’ya “Teslim Ol” çağrısı yapıldı, bu çağrıyı umursamayan Japonya 6 Ağustos sabahı atom bombasıyla saldırıya uğradı. 140.000 kişi hayatını kaybetti. Bomba ilk patladığı anda gözleri kör eden bir ışık parlamasıyla beraber mantar şeklinde bir bulut ortaya çıktı, ardından 300.000 santigrat dereceye çıkan bir alev fırtınası saatte 1.800 km. hızla önüne çıkan her şeyi yakıp kül etti. Atom bombasının etkileri yıllarca devam etti. Etrafa yayılan radyasyon yüzünden çocuklar öldü, insanların üreme organlarındaki hücreler büyük zarar gördü, sakat ve ölü doğumlar yaşandı. O günden bu yana radyasyonun yaydığı etkiler yüzünden ölenlerin sayısının 400.000’e ulaştığı açıklandı. Atom bombasının patladığı yerin üç kilometrekare çapındaki alanda hâlâ hiçbir şey yetişmiyor. Bununla yetinmeyen, öfkesi bir türlü dinmeyen ABD 9 Ağustos’ta yani tam üç gün sonra Japonya’nın Nagazaki şehrine fat man (şişman adam) isimli 20 kiloton gücündeki Plütonyum 239 tipi atom bombasını attı. Nagazaki’nin dağlık ve kırsal bir bölge olmasından dolayı daha az can kaybı yaşandı ve 240.000 olan nüfusun 74.000’i can verdi. Şehirdeki binaların yarıya yakını kullanılamaz hale geldi, son yıllarda yapılan bir araştırmanın sonucuna göre bombanın atıldığı anda ölen ve takip eden yıllarda radyasyon sebebiyle çeşitli hastalıklardan can veren insanların toplam sayısı 143.000’e ulaştı. Her iki bomba da daha etkili olması için havada patlatılmıştı. Teslim ol, çağrısını dikkate almayan Japonya çok ağır bir bedel ödeyerek tarihin en şiddetli, en insanlık dışı saldırısının ikisine birden maruz kaldıktan, binlerce insan hayatını kaybettikten sonra 14 Ağustos’ta kayıtsız şartsız teslim olduğunu açıkladı, böylece İkinci Dünya Savaşı sona erdi. Aslında ABD, İkinci Dünya Savaşı sırasında 14 Kasım 1944’ten itibaren Japonya’nın Tokyo şehrine tam 106 kez Napalm bombalarıyla hava saldırısı yaptı ama özellikle 10 Mart 1945’teki hava saldırısı, alçak irtifadan atılan 6 tonluk Napalm bombalarıyla yüklü B-29 uçakların kullanıldığı Tokyo Büyük Bombardıman Saldırısı ve bir ateş çemberine alınan sivillerin hayatlarını kaybettikleri hava harekâtı olarak tarihe geçti. Burada şunu belirtmek isterim ki Napalm bombası 800-1.200 santigrat derece sıcaklık üretir (suyun kaynama derecesi 100’dür). Tokyo’nun üçte biri olan 40 kilometrekarelik alandaki yerleşim yerlerinin tamamı kül olmuş, yaklaşık 7.500 kişi hayatını kaybetmişti. Bu korkunç saldırıların üzerinden tam 73 yıl geçti. Japonya Tokyo’ya, Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye aldığı ağır darbelerin ardından yaralarını hızla sardı, 1970’li yılların başında eski gücüne kavuşarak dünyanın sayılı sanayi ülkelerinden biri haline geldi. Bu sefer başka alanlarda dünya devleri arasındaki yerini almış olsa da bu saldırıların etkilerini hâlâ yaşıyor, insanlar genetik bozukluklarla dünyaya geliyor. Japonların sırrı nedir, nasıl bu kadar çabuk toparlanıp ekonomide ABD’den sonra ikinci sırada gelen ülke oldular, diye soracak olursanız cevabı çok basit: Üretim ve Tasarruf. Tasarrufla biriken sermayeyle yeni yatırımlar yapmak. İzledikleri bu yol, onların kurtuluşu oldu. Kayıplarını telafi etmekle kalmadılar, aynı zamanda birçok alanda sayısız ülkenin önüne geçtiler. Atom bombası bir daha askeri harekât amaçlı kullanılmadı, şu anda birçok ülkede Japonya’ya atılanlardan katbekat güçlü nükleer silahlar bulunuyor ve nükleer silahların yasaklanma anlaşması henüz onaylanmış değil. Umarım dünya böyle bir felaketi bir daha yaşamaz.

 

SİBEL ATAM

YAZAR – ÇEVİRMEN

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

7 + 9 = ?