Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

“Kent Konseyleri”

Bu haber 404 kere okunmuş. 23/11/2021

 

Değerli dostlar, geçtiğimiz hafta Balıkesir’de yapılan bir dizi etkinlik nedeniyle, kent konseyleri yeniden gündeme geldi. Bu vesileyle, konuyla ilgili bazı değerlendirmeler yapmak uygun olacak. Ancak, önce bazı bilgilerimizi de tazelemek gerekli. 

Neydi kent konseyleri? Neden gerekti bu kuruluşlar? Ülkemizdeki geçmişi 1997 yılına kadar dayanıyor. O zamanlar, Birleşmiş Milletler’in teşvikiyle yerel inisiyatifin ve çözümün geliştirilmesi amacıyla geçici nitelikli, dönemsel projelere başlanmıştı. “Yerel Gündem 21” olarak adlandırılan bu projeler, 2000 yılından itibaren sürekli bir program haline dönüştürüldü ve kent konseyleri de bu çalışmaların bir sonucu olarak hayatımıza girdi. Amaçlanan, bu kuruluşlar aracılığıyla yerel demokrasiyi geliştirmek, katılım süreçlerini kolaylaştırmak ve bunun ilkelerini hayata geçirmekti. 2005 yılında çıkarılan 5393 sayılı Belediye Kanunu ile kent konseylerinin kurulma süreçleri ve işlevleri de tarif edildi. Bunlar “kent vizyonu ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi”, “kentin hak ve hukukunun korunması”, “sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini  gerçekleştirmek” olarak sıralandı. 26313 sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği ile de çalışma prensipleri oluşturuldu. Kent konseylerinin çalışmalarında esas olan gönüllülüktür. Merkezi ve yerel yönetimin, meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun, hemşehrilik hukuku çerçevesinde ve paydaşlık anlayışıyla buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği ortak aklın ve uzmanlaşmanın esas olduğu demokratik yapılardır. Bu özellikleriyle de, aslında kenti yöneten atanmış veya seçilmiş yöneticiler için bulunmaz bir fırsat, önemli bir destek unsuru olmaktadırlar. Seçilmiş yöneticiler, sadece kendilerini destekleyen seçmenlerle değil, kendilerine oy vermeyenlerin de gerçekleriyle bu kuruluşlar vasıtasıyla yüz yüze gelebilirler. Atanmış yöneticiler ise, bürokratlardan değil de doğrudan sivil toplumdan istek, öneri, şikayet ve taleplerini öğrenebilirler. Önemli olan, sadece talep eden değil, uyaran ve öneri de getiren bir bağımsız kuruluşun varlığıdır. Sivil toplum, bu kuruluşlar vasıtasıyla kenti yönetenlere kılavuz ve yardımcı olur.

Türkiye’de çeşitli il ve ilçelerde 400 civarında kent konseyi bulunuyor. Bunlar iki adet de ulusal birlik oluşturmuş durumdalar. Tecrübe değişimi ve dayanışma bu birlikler vasıtasıyla yapılıyor. Birliklerin büyüğü olan Türkiye Kent Konseyleri Birliği’nin dönem başkanlığını, son iki senedir Balıkesir Kent Konseyi yapıyordu. Şimdi yeni dönem başkanlığı Ardahan’a devredildi. İşte bu devir işlemi vesile edilerek, geçen hafta Balıkesir’de 3. Kent Konseyleri Sempozyumu düzenlendi. Dört gün süren Sempozyum’un ana teması “Geleceğin Kentlerinde İş birliği ve Dayanışma” idi. Çeşitli akademik oturumlar, konferans ve paneller, uygulama paylaşım alanları ve sosyal etkinlikler yapıldı. Bilim insanları, gazeteci ve yazarlar; uygulamanın içinden gelen pek çok belediye, birlik ve kent konseyi başkanları katılım sağladı. En ilgi çekici olanı ise “Belediye Başkanları Özel Oturumu” oldu. Bu toplantıya Balıkesir, Kocaeli, Ankara ve Ardahan belediye başkanları katıldı. Mansur Yavaş’ın burada ifade ettiği görüşler, konunun açık ve basit bir özetiydi aslında: "Bu harcadığımız paralar, bizim kendi kişisel paralarımız değil. Eğer biz başkasının parasını harcıyorsak, o zaman çok daha dikkatli olmamız lazım. Kendi paramızı harcamayacağımız bir yere, vatandaşımızın parasını hiç harcamamız lazım. Dolayısıyla bütün dünyada geçerli olan bir sistem var. Ortak akılla kenti yönetmek, şeffaf olmak, hesap vermek. Eğer ortak akılla kenti yönetecekseniz, ’çoğunluğun verdiği yanlış karar, bir kişinin verdiği doğru karardan çok daha önemli ve doğrudur’ diyorum. Çünkü ortak bir karardır. Ortak kararın sonucuna hep beraber katlanılır. Ama bir kişinin verdiği kararın sonucu, o kentte büyük harabiyet meydana geliyorsa; o zaman, o bir kişi bütün şimşekleri üzerine çekiyor. Ben hep şunu söylüyordum. Öyle bir kent konseyi kuralım ki, o kent konseyi bize önersin, ortak bir karar çıksın, bunu biz hayata geçirelim".

Demek ki, demokrasi yerelden başlayacaksa, kentin geleceğinin belirlenmesi ve sorunlarının  giderilmesi yönünde ortak akıl ve çabalar gönüllülük esasıyla sunulacaksa, kent konseylerine değer vermek gerekiyor. Onları işlevsel kılmak gerekiyor. Peki, bizde nasıl bu durum? Şimdi biraz da buna bakalım. Görünüşte yerel yöneticiler, bu gönüllülere ve kent konseylerinin varlığına asla karşı değilmiş gibiler. Fakat uygulama hiç de öyle olmuyor ne yazık ki. Çeşitli yöntemlerle “Kent Konseyi olsun ama benim arka bahçem olsun" tavrı sergileniyor. Zira burada siyaseten veya öncelikler noktasında aşikar olmayan, farklı bir ajanda çıkıyor ortaya. Neden, muhalif olanı da, azınlıkta kalanı da kapsamasın konsey? Bu olmuyor, farklı ses çıkması istenmiyor. “Biz kazandık yerel yönetimi, konsey de bize ait olmalı” diyorlar. Der demez de, konseyin bağımsız, tarafsız konumu zedeleniyor, “sen söyle, sen işit” kurumu oluyor. Mesela, konsey başkanı aynı zamanda belediyenin bir bürokratı oluyor, tercih aşikar kılınıyor. Mesela belediye başkanı, aynı zamanda konseyin de başkanı olmaya kalkıyor. Kent konseyinin, seçilmiş yerel yönetim ile aynı pencereden bakması sanki bir zorunlulukmuş gibi dayatılıyor. Bu durum, ülkemizde genel bir teamül haline geldi ne yazık ki. Konseyler, belediyelerin bir uzantısı olunca da, “denetim ve hesap sorma” mümkün olmuyor. Sadece belediyelerin seçmenlere yönelik tanıtım ve propaganda etkinliklerinin, önemli gün kutlamalarının bir unsuru haline geliyor. Yerel yöneticiler ile kent konseyleri birbirlerine hiçbir rahatsızlık vermeden “gül gibi” geçiniyorlar. Bu durumda “eleştiri” veya “öneri” nasıl olacak? Kent için yapılması gereken bir işin yapılmaması veya öncelikler konusunda farklı düşüncelerin gündem getirilmesi ya da “çevre duyarlılığı” nasıl olacak? Her ay Belediye Meclisi’nin önüne birkaç öneri dosyası konulmazsa, işlevsellik nasıl olacak?

Kendi yaşam alanımızdan örnek verelim. Mesela, Dalyan’ın ortasındaki uygunsuz zeminde bir yazlık “kent” kurmak isteyenlere inşaat ruhsatı vermeye kalktığında belediye, Kent Konseyi bu konudaki yanlışı ve kamuoyu hassasiyetini yansıtmayacak mı? “Alt yapı yoksa, ruhsat nasıl olur” bile demeyecek mi? Bunları yapmazsa, “aynı mahallenin çocuğu” gibi davranırsa, o vakit yanlışın ortağı da olmayacak mı? Mesela, vaktiyle şehrin dışında olup günümüzde kentte bir trafik sorunu haline gelen otogar alanı için verilen kararda, “ben yaptım oldu” diyen bir zihniyete karşı, hemşerilerinin ortak arzusunu dile getirmekten uzak mı duracak Kent Konseyi? Üstelik, reddedilmiş olan otogara bir de akaryakıt istasyonu sıkıştırma girişiminin, tekrar Meclis’e getirilip onaylatılmasında sessiz mi kalacak? Bu kentin hastanesi, köprüsü, üst geçidi, ulaşımı, meydanı, eski çöplükleri, moloz döküm alanı, arıtma tesisleri ve daha yüzlercesi için, belediyenin ağır aksak haline seyirci mi kalacak? Beklenen bunlarsa eğer, Kent Konseyi’nde konseylik hal mi kalır? Böyle bir konsey, bu kentin sağduyusu ve vicdanı olabilir mi? Vizyonsuzluk ve yaparmış gibi davranıp gereğini yapmamak, sadece kentin vakit kaybı olmaz mı? Geleceğe böyle mi hazırlanılır?

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

1 + 10 = ?