Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

Nietzsche İle Yürümek PEK YAKINDA

Bu haber 21380 kere okunmuş. 27.09.2019 Cuma 08:36

Nietzsche İle Yürümek’in yayın tarihi belli oldu. Yeni çevirim 2 Ekim 2019 tarihinde yayınlanacağı ve okurlarıyla ilk kez buluşacağı için çok heyecanlıyım. Çeviri süreci benim açımdan hem zevkli hem de ufkumu açan ve bana yirminin üzerinde kitap okutan anlamlı bir süreç oldu. Zorlayıcıydı demek istemiyorum, işin içinde zorlayıcı bir unsur olmadığında yaptığı işten keyif almayan ve sıkıcı bulanlardanım ben. O yüzden söyleyebileceğim tek şey, keyifli ve heyecanlı bir süreç olduğu. Genelde çevireceğim kitap roman olduğunda bir ön okuma yapmamayı ve kurgunun sürprizlerini bir okur gibi karşılamayı, o heyecanı çeviriye yansıtmayı tercih ederim. Ancak bu kitap bir roman değil; en azından tümüyle… O yüzden en başta bir ön okuma yaptım, sonra çeviri esnasında durup alıntılanan paragrafın ya da cümlenin geçtiği kitabı okumaya zaman ayırdım, piyasada çıkmış çevirileri olmasına rağmen bir de ben çevirdim ve ancak ortaya çıkan sonuçtan memnun olduktan sonra kitabın çevirisine devam ettim. Kitabın çevirisinin tamamlanması tahmin edebileceğiniz gibi uzun bir süre aldı (yaklaşık üç ay). Anlamadığım, içime sindirmediğim bilgileri dilimize olması gerektiği gibi (ya da hak ettiği gibi) aktarmam imkânsızdı. Peki, nasıl bir kitap bekliyor bizi? Öncelikle felsefi olguları işleyen ve “kendin olmak” üzerine düşünmeye sevk eden bir seyahatname, bir otobiyografi ve biyografi diyebiliriz. Yazar John Kaag Amerikalı bir felsefe profesörü ve henüz üniversite yıllarındayken çıktığı aydınlanma seyahatine -yani onu anlamak ve kendini bulmak amacıyla Nietzsche’nin yürüdüğü yolları arşınlamak için İsviçre Alpleri’ne yolculuğuna- evlenip çocuk sahibi olduktan ve otuzlu yaşlara ulaştıktan sonra yarım bıraktığı işi bitirmek ve farklı bir bakış açısıyla tekrar değerlendirmek üzere bir daha çıkmak ister. Yine bir felsefe profesörü olan Kantçı eşi bu konuda ona en büyük destektir. Yazar seyahati boyunca okurla kendin olmak üzerine sohbet eder, bazı tezleri savunur, bunları bazı filozofların eserlerindeki cümlelerle destekler veya onların fikirlerine neden katılmadığını anlaşılır bir dille anlatır ve okurla birlikte düşünür. Nietzsche’yi, dolayısıyla felsefeyi anlamamızda bize yardımcı olur. O kadar çok kaynak sunar ve alıntı yapar ki bu kitabın kapağını kapatır kapatmaz kaynakları da okumak isteyeceğinizi, felsefe üzerine okumalar yapmak istediğinizde nereden başlayacağınızı bilememe duygusuna asla kapılmayacağınızı düşünüyorum. Kitabın içine yazdığım “çevirmenin notu”nda içeriğe biraz daha detaylı değindim: Yazar bu kitapta Nietzsche’nin hemen hemen tüm eserlerini mercek altına almış ve onun ayak izlerini takip ederek kendini bulma yolculuğuna çıkmıştır. Ancak çıktığı her iki seyahatten “kendin olmanın” formülünün yanı sıra çok farklı dersler de alarak dönmüştür. Bu kitapta bize Nietzsche’yi daha yakından tanıma ve eserlerini anlama fırsatı sunmanın yanınında Ralph Waldo Emerson, Paul Reé, Lou Salomé, Richard Wagner, Arthur Schopenhauer, Søren Kierkegaard, Immanuel Kant, Thomas Mann, Theodor Adorno, Carl Jung, Hermann Hesse gibi değerli isimlere de yer vermiş; hayatlarından kesitler sunup eserlerine değinmiştir. Kendisi de bir filozof olan Prof. John Kaag, tüm savlarını dayandırdığı kaynaklardan alıntılar sunmuştur. Bu alıntıları kendi anlatımıyla öyle ustaca örmüştür ki hem felsefeyi hem de belki daha önce okuduğumuz ama kâfi derecede anlayamadığımız eserleri kolayca kavramamızı sağlamıştır. Bu kitapta okur kendisi olma yolculuğuna çıkacak ve Übermensch’den (üstinsan’dan) toplumsal çöküşü ifade eden dekadansın hangi temellere dayandığına kadar birçok konuda bilgi sahibi olacak, belki de hayata ve dünyaya –aslında mevcut dünya düzenine- bakışı değişecek ve ufku açılacaktır. Şahsen çevirmeni olarak bana kattığı çok değer olmuştur. Hem kurgu dışı roman, hem biyografi (aynı zamanda otobiyografi), hem de felsefe türünde olan böylesine değerli bir eserin çevirmeni olmak bana gurur vermiştir. Kitabın neredeyse yarısını oluşturan alıntılar, eserin sonunda listesini bulacağınız kaynak kitaplar bizzat okunup incelenerek tarafımdan çevrilmiştir. Çeviri esnasında bir kenara not ettiğim alıntılar: “Uçuruma uzun süre boyunca dikkatle bakarsanız, uçurum da size dikkatle bakacaktır.” “Kendin ol”: Bu ifade “Nietzsche’nin akıldan çıkmayan aforizmalarının en unutulmazı” diye tanımlanmıştır. Nietzsche, Eğitimci Olarak Schopenhauer adlı kitabında kendini aşmanın güvenilmezliğine işaret etmiştir: “gerçekte, şu anda yaptığınız, düşündüğünüz ve arzuladığınız şeylerin tümünden ibaret değilsiniz.” “Kişinin kendisi olması için, kim olduğunu hiçbir şekilde bilmemesi gerekir.” Olmak, sürekli bir kendini kaybetme ve tekrar bulma sürecidir. “yenik düşmediğimiz her kötülük bir velinimettir,” Hıristiyan dogmacı bağırsaklarıyla şu nihilist [Kant] zevke bir sakınca gözüyle bakmıştır. Herhangi bir içsel gereksinim olmadan, derin bir kişisel tercih olmadan, zevk olmadan bizi bir “görev” otomatı olarak çalışmaktan, düşünmekten ve hissetmekten daha hızlı ne yok edebilir? Bu, tam da çöküşün reçetesidir, hatta budalalılığın bile. Kant bir budalaya dönüşmüştür. (Nietzsche) “Mümkün olduğunca az otur,” demişti Nietzsche 1888’de, “açık havada ve kasların da bayram ettiği serbest harekette doğmamış hiçbir düşünceye inanma.” “Hareketsiz oturmak,” diye açıklamıştı keşişim, “Kutsal Ruh’a karşı yapılmış gerçek bir günahtır.” Bu felsefi şiirin bir noktasında Zerdüşt hayata sorar: “Ich bin der Jäger: willst du mein Hund, oder meine Gemse sein?” “Ben avcıyım: av köpeğim mi olacaksın yoksa öldürdüğüm av mı?” “Sen doğmadan önce vuku bulanlardan bihaber olmak, daima bir çocuk olarak kalmaktır.” Cicero tarafından iki bin yıldan daha uzun bir zaman önce yazılmış olan bu kelimeler, Nietzsche’nin 1887’de basılan Ahlakın Soykütüğü Üzerine’yi anlamanın en kestirme yoludur. Soykütüğü’nde, “Kendimize ister istemez yabancı kalıyoruz, kendimizi anlamıyoruz, kendi içimizde hataya düşmeye mahkûmuz, çünkü hepimiz, ‘Her kişi kendine en uzak olandır,’ düsturunu ebediyete kadar geçerli kılanlarız, tabii benliğimiz ‘agâh’ olmadığımızı anlayana kadar.” 1923 yılında Nietzsche’nin Zerdüşt’üyle ilgili bir seminerde Carl Jung bu durumu, “Nietzsche’nin kendisini fiziksel bir cisimle doldurması onu ağırlaştırırdı… Uçamaz, yeryüzüne zincirlenmiş olurdu,” diye açıkladı. Nietzsche, “Kendine sahip olma ayrıcalığı söz konusu olduğunda hiçbir bedel fazlasıyla yüksek olmaz,” demişti. Kendini yok etmeye kararlı olunan bir çağda insan varoluşuna dair olasılıklar nelerdir? Kuvvetini kesen ve kavrama gücünü sınırlayan nedir? Dekadansı ne hızlandırır? Bir kültür veya bir birey neredeyse meydana gelmeye mahkûm bir çöküşün üstesinden nasıl gelir? Adorno bu soruların cevaplarını Waldhaus’da aramıştı. Nietzsche’nin hayatının son on yılı pek çok şeyi gözler önüne sermektedir: hayatın kendisi felsefeyi aşmaktadır, insan gerçekten de hayallerle ve fantezilerle yaşayabilmektedir, yaşam ve hikâye birbirinden ayrılmaz, yozlaşma genellikle ört bas edilmeye layık bir utanç olarak görülmektedir, doğru zamanda ölmek yaşamın en büyük meydan okuyuşudur, delilik ile derinlik arasındaki çizgi en sonunda dağların yüksek rakımlarında iyice yok olacak incecik bir ipten ibarettir. Çevirmen kopyalarım elime ulaştığında, bu sefer okuyucu kimliğimle, tadını çıkararak bir daha okuyacağım. Size de keyifli okumalar dilerim. Sevgilerimle.

SİBEL ATAM

YAZAR - ÇEVİRMEN

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

2 + 2 = ?