Bir Şampiyon Geliyor
Bir süredir aklıma geldikçe düşünüyor, merak ediyordum o minik milli sporcuyu… Acaba neler yapıyordu? Başarılı olmuş muydu? Yoksa bir şey olmuş da sporu bırakmış mıydı? Yoo, hayır, aksiliklere pabuç bırakacak bir kız değildi o… Muhammed Ali’yi çok seviyor, onu kendine örnek alıyordu. O halde mutlaka hedefinde ilerliyor olmalıydı. Sahi, ne olmuştu küçük kıza? Ara ara eşim bana sorardı, ben de ona. Çok sevmiştik o tatlı kızı. Görmüştüm ışığı gözlerinde. Evet, evet, bu konuda yanıldığım pek görülmemiştir. İleride büyük bir sporcu olacağına, şampiyonluklar kazanacağına inanıyordum. Gözleri söylüyordu bana. Kendi o kadar çok inanıyordu ki, sizin inanmamanız mümkün değildi zaten. Çok duygulanmıştım o gün. Yani 23 Nisan 2017’de İzmir Tüyap Kitap Fuarı’nda Martı Yayınları standına geldiği gün. Benim de çevirmen olarak ilk fuar deneyimimdi. Okurlarımla buluşmak, tanışıp sohbet etmek için gelmiştim. Stantta Muhammed Ali – Dünyanın Kralı isimli kitap çevirim de vardı. Stantta görevli kızlardan biri yanıma gelip bir milli sporcunun benimle tanışmak istediğini söylediğinde kalbim ağzıma gelmişti. Biliyordum, Muhammed Ali Clay hayranı biri olduğuna emindim. Ben de bir hayranıydım ve böylesine tutkulu bir ortak nokta yakalayacağım kişinin kim olduğunu merak etmiş, heyecanlanmıştım. Arkama dönüp baktığımda saçları örgülü küçük bir kız gördüm. Üzerinde sporcu kıyafetleri vardı; giydiği şortun kalın lastikli belinden ve tam ortadaki markasından boksör şortu olduğunu bir bakışta anlamıştım. Kolunda tuttuğu kırmızı ince montunda WUSHU yazıyordu… Daha da heyecanlandım. Onu tanımak için sabırsızlanıyordum. Yaklaştığımda annesi onun Wushu dalında milli bir sporcu olduğunu, Muhammed Ali’yi kendine örnek aldığını, o kitabı çok aradığını ama hiçbir yerde bulamadığını, fuarda bulduğu için de çok sevindiğini söyleyince bu kara kaşlı, kara gözlü tatlı kız gönlümü fethetti. Stant görevlisi kitabın çevirmeninin orada olduğunu söyleyince çok sevinmiş, tanışmak istemişti. Hemen stanttan çıkıp yanlarına gittim, “Seni bir sarılıp öpebilir miyim?” diye sordum, mahcup gülümseyişiyle kabul etti samimiyetimi. İçimdeki gururu, sevinci ifade edecek kelimeleri bir türlü bulamıyordum. Belki de onunla, gözleri ışıldayan anne-babası kadar gurur duyuyordum o an. Muhammed Ali hakkında sohbet ettiğim bu küçük kızın adı, Tuana’ydı… Soyadını hatırlamıyordum. Ama onu hiçbir zaman unutmadım. Kalbimin bir köşesinde bir gün tüm ihtişamıyla dünyanın gözleri önüne serilecek çok değerli, eşi bulunmaz bir mücevher gibi sakladım onu. Sosyal medya hesabımda paylaştığım iki resmi beğenen bir Tuana dikkatimi çekti bugün. Allah Allah, dedim, kim olabilir? Profiline baktığımda benim Tuana’m olduğunu görünce çok heyecanlandım! Büyük bir hevesle resimlerine baktım, başarıya ulaştığını gösteren ipuçları arıyordum ve evet! Başarmıştı işte! Muay Thai’de Türkiye Şampiyonu olmuştu. 2 Ağustos’ta Tayland’da yapılacak Dünya Şampiyonası’na katılacaktı. İzmir’e, güzel İzmir’e altın madalya getirmek istiyordu! Hemen internette haberleri araştırdım. Daha önce de yapmıştım ama soyadını bilemediğim için bir bilgiye ulaşamamıştım. Benim Tuana’m, yani Tuana Erdoğan hiçbir şekilde vazgeçmemişti. 2 defa Wushu’da Türkiye üçüncülüğü, bir kere Muay Thai’de Türkiye üçüncülüğü elde etmiş ve en sonunda da Muay Thai’de Türkiye şampiyonu olmuştu. Aferin kızım sana, dedim içimden. Eğitiminden, sosyal yaşamından fedakârlık ederek (eğitimin ne kadar önemli olduğunu ben de biliyorum ama böyle bir amacınız varsa eğitim ikinci planda kalmak zorundadır, sporu hayatınızın odağı haline getirmezseniz başarı imkânsızdır; sonrasında çevirisini yaptığım Kobe Bryant’ın biyografisinde de bunun büyük bir gerçek olduğunu bir kere daha anladım) tırnaklarıyla kazıya kazıya şampiyon olmuştu. Ama önünde bir hedef daha vardı. Tayland’a gidip birincilik kürsüsünde İstiklal Marşı’mızı tüm dünyaya dinletmek… Annesi Hacer Erdoğan onun hayatındaki birçok şeyden fedakarlık yaptığının, arkadaşlarıyla gezmediğinin, tatillere gitmediğinin, kulüpteki antrenmanından sonra bile evde kondisyon bisikleti ve koşu bandıyla tek başına antrenmana devam ettiğinin altını çiziyor. Helal olsun sana Tuana Erdoğan. İşte budur. Bir sporcunun yapması gereken her şeyi yapıyorsun. Muhammed Ali’nin izinden hakkıyla yürüyorsun. Dünya şampiyonluğunu hak edecek adımları atıyorsun. Başta ben olmak üzere tüm Türkiye olarak seninle gurur duyuyoruz. Tüm dualarımız seninle. Sosyal medyada sana gönderdiğim mesajda söylediğim gibi: Savaşçı ruhunu asla kaybetme, Muhammed Ali’yi ve azmini aklından çıkarma, gücünün yapabileceklerinden başka hiçbir şeyden korkma. Hiçbir şeyin cesaretini kırmasına ya da sana engel olmasına izin verme. Bir tek hedefini düşün; sadece hedefini… Ve ona ulaşmak için ne gerekiyorsa yap. Allah, mücadele edenin her zaman yanındadır. Unutma; en büyük sensin!
SİBEL ATAM
YAZAR VE ÇEVİRMEN