- Anasayfa
- Fatma Zehra Köseley
MUSTAFAM ZAFERİ ALMADAN DÖNME!
Zübeyde Hanım, Çankaya’daki bağ evinin kendine ayrılan odasında pencerenin önünde oturmuş, başında beyaz örtüsü, telli gözlükleri, elinde küçük bir En’am, Kur’an okuyordu. Kapı vuruldu, ama cevap beklemeden hemen açıldı ve Mustafa Kemal Paşa içeri girdi. Keyifli, hayat dolu, şakacı, muzip:
-Anacığım girebilir miyim?
Yerinden kalkmaya çabalayan Zübeyde Hanım önce kaşlarını çatarak:
-Girdin zaten dedi, sonra ekledi,
-Gel a be çocuk! Gün doğumundan beri beklerim gelesin. Beklerim gelesin. Mustafa Kemal Paşa, elini annesinin omuzuna sıcak bir sevgi ve saygıyla attı,
öbür eliyle annesinin elini öptü ve başına koydu:
-Estağfurullah anne, lütfen rahatsız olma. Ben oturamayacağım. Dışarda arkadaşlar var. Müsaadenle seni görüp sonra hemen onlarla birlikte çıkmam lazım, bazı işlerimiz...
Zübeyde anne, oğlunun yanağını okşarken sordu:
-Nereye gidersin böyle akşam akşam? Dur durak yok mu benim Mustafa’ma? Mustafa Kemal Paşa gülüyor, ama gerilimli bir gülüş bu, belli ki acelesi var.
-Bir çay davetine gidiyoruz. Uzarsa, geç kalabilirim, gece belki de gelmem. Sakın beni merak etme. Vakitlice yat olur mu?
Şimdi Zübeyde Hanım oğlunu ince ince süzüyor, bu laflara inanmadığını da belli ediyor:
-Çay davetine öyle mi? Bu üniformayla mı? Bu çizmelerle mi uğlum?
Çaresiz kalan Başkumandan yalnızca:
-Anne, dedi. Anne!
-Bu çay ziyafeti değil Mustafa’m!
-Anne,lütfen! Müsaadenle. Arkadaşları bekletmeyeyim. Allah’a emanet ol canım. Bir emrin var mıydı?
-Yok Mustafa’m, çakırım! Hayra karşı git. Allah’a emanet ol. Ne diyeyim?
Mustafa Kemal Paşa odadan çıkınca Zübeyde Hanım ağlamaya başladı.
“Er zaman büle yapar mübarek. Sülemez cepheye giderim diye. Kıyamaz bana. Ama, ana yüreğidir benimki. Anlarım nereye gider. Ep büle olmuştur bu iş. Bitmez Mustafa’nın savaşı. Ep kendi karar verir. Sormaz bana. Saklar benden. Vatan der bizim uğlan başka bir şey bilmez, ne ana ne yar. Ne ev ne evlat.
Zübeyde Hanım yeniden pencerenin yanındaydı.Eline bir kâğıt ve kalem aldı. Şimdi acele acele bir şeyler yazıyor ara sıra başını kaldırıp uzak ufuklara bakıyordu; masanın üstündeki zile basarak dışardan birini çağırdı, sonra hemen kapısına hafif hafif vuruldu. Ardından kapı usul usul açıldı ve Mustafa Kemal Paşa’nın emir eri Ali Çavuş içeri girdi:
-Beni emretmişsin anne?
Zübeyde Hanım hiçbir giriş yapmadan sordu hemen:
-Uğlum nerde Ali? Mustafa’m nereye gider?
Ali başını önüne eğmişti:
-Çaya gitti anne. Çay davetine. Sana da dedi ya.
- A be ben bilmez miyim nereye gitmiştir uğlum? Anayım ben! Cepheye gitti. Yüreğim öyle der. Ama o, istemez hiç kimse bilsin nereye gittiğini. İşte yazdım bir mektup bunun için Mustafa’ma.
Ali şaşkın şaşkın:
-Yazdın mı, diye sorarken, Zübeyde Hanım gözlüğünü düzeltti ve yazdıklarını okumaya başladı:
“Mustafa’m bilirim gelmeyeceksin. Çay davetine gidiyorum dedin. Ama molla annen nereye gittiğini bilir. Sen cepheye gidersin. Benim yüreğim bunu bilir. Senin için dua ediyorum bilesin. Bil! Ve de Mustafa’m, zaferi ele almadan dönme. Ben, seni beklemeyi bilirim.”
-Ali al bu mektubu, yetiştir una. Neredeyse bul!..Bul unu! Anladın mı?
-Başüstüne anne, dedi çavuş. Ben elimle veririm, yarın Allah nasip ederse ben de Paşa’ma kavuşacağım.
KAYNAK: Nezihe ARAZ, Mustafa Kemal Paşa İle Bin Gün, Dünya Yayınları, İstanbul, 2002, s. 18-23
Not: Yaşar ALADAĞ, paylaşımıdır.
FATMA ZEHRA KÖSELEY