Neden sürekli kendimizi kanıtlamak zorundayız? İnanan inanır inanmayanın da kendi seçimi değil mi? Kimin bize ne değer biçtiği, kumaşımızın kalitesi uzaktan zaten belli olmaz mı? İlla ispata gerek var mı? Hem neye göre, kime göre, kim belirliyor şu kriterleri, kim koyuyor maddeleri? Senin beğenip göz ucuyla bile bakmadığın belki dünyanın en değerlisi. Sana göre muhteşem görünen ise belki diğerinin yanından bile geçmeyeceği. Her şeyde bir kanıtlama, her seferinde bir tescil onay. İşte bütün mesele neye göre kime göre… Mühim olan herkesin yaşamındaki enler, herkes değerleri ve değerlileri kendisi belirler. Kimi sırça köşkten kimi çadırdan zevk alır. Kimi dağdan ormandan, kimisi metropolden keyif alır. Kimisi iç güzelliği kimisi fiziksel güzelliği baz alır. Kimi dürüstlükten kimi üç kağıttan hoşlanır. Her şerde hayır arayan ‘Polyannacılık’, her hayırda şer arayan ‘Gamlı Baykuşçuluğu’ yenebilir mi?İçsel dünyada biriken kirlerin dışa vurumu o güzel görünen dış güzelliğini tersine çevirebilir mi? Bütün yalanlar gerçeklerle bir gün yer değiştirir mi? Tabi sonucunda gerçeği öğrenen bünyeler öğrendiğine pişman olur mu? Sorular uçsuz bucaksız, sonuç tek. Herkesin kafası farklı çalışıyor, herkesin baktığı odak noktası apayrı, doğrular, sezgiler, sevilenler, değer verilenler. Bırakalım kimse kimseyi ölçmesin biçmesin kendi beyninin gezegeninde herkes mutlu yaşasın…