Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

KONTROLLÜ SOSYAL HAYAT

Bu haber 3814 kere okunmuş. 02/06/2020

 

Değerli dostlar, muhtemelen birkaç sene sonra hepimiz bugünleri hatırlayınca “yahu neler çekmiştik 2020 yılında” diyeceğiz. Hatta yaşlılarımız “50 gün evden dışarı adım bile atamadık” diye dert yanacaklar. Çocuklar ve gençler, ömürleri boyunca bu seneyi hiç de iyi hatırlamayacaklar. Bilim insanları ise ileride yorum yaparken, “o virüsün aldığı canlar, bir senede trafik kazalarında yitirilenlerden daha az oldu” diyecekler belki.. Fakat, şimdi bugünü yaşıyoruz ve yitirilecek o can, çok yakınımızda bile olabilir. Böyle bir ihtimal varken, bugün korunma refleksiyle davranmak zorunlu oluyor. İnsan türü, elbette coronavirüs engelini de aşacak ve yoluna devam edecek. Zaten öyle çok engeli aşmış ki bugüne kadar. Tarih boyunca veba, çiçek, şarbon, tifo, grip salgınları olmuş. Milyonlarca insan can vermiş bu nedenlerle ama hepsi akılla, bilimle ve dayanışmayla aşılmış. İnsan türü yeni bir yol, bir çıkış bulmuş kendisine ve hayat devam etmiş. Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında adına “İspanyol gribi” denilen ve yine bir virüse bağlı olan salgın, 1918-20 yıllarında 50 milyon insanın ölümüne yol açmış. Fakat o salgına neyin sebep olduğunu bile 10 yıl sonra ancak keşfedebilmişler o zaman. Oysa şimdi, yakın dönemde yaşanan Sars, Mers, Ebola gibi salgınların da tecrübesiyle, yeni tip coronavirüsün tanımı anında yapıldı, iki ay içinde izole edildi, aşı ve ilaç için hemen laboratuarlarda çalışmalar başladı.

 

Coronavirüs salgını küresel bir sorun. O nedenle, mücadelenin de küresel olması gerekiyor. Oysa dünyada durum pek de öyle gelişmedi. Çin başlangıçta virüsü ve salgını gizlemeye çalıştı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) salgının varlığını ancak Ocak sonunda, pandemiyi ise 11 Mart’ta ilan edebildi. Uçaklar bu sürede sadece insan değil, virüs de taşıdılar. Salgın tüm dünyaya yayıldı. Ülkelerin tepkileri de farklı oldu salgına karşı. İran, İtalya, İspanya gibi ülkeler sorunun ciddiyetini yeterince anlayıp gerekli önlemleri alamadı. Brezilya, İngiltere, İsveç gibi ülkeler ise “sürü bağışıklığı” yöntemini denedi. Her iki grup ülke de büyük bedeller ödediler. ABD’nin durumu ise çok daha farklıydı. Hem önemsemedi, hem sürü bağışıklığı denedi ve hem de Çin’i suçlamayı virüs mücadelesinden daha öncelikle yaptı. Dünyadaki yaklaşık 4,5 milyon enfekte hastanın 1,7 milyonu ve toplam can kayıplarının üçte biri ABD’nde ama hala başkanları “komik görünmemek için” maske kullanmadığını söylemekte..! Fakat çok başarılı mücadele veren ülkeler de oldu elbette. Çin, Güney Kore, Yeni Zelanda, Vietnam ve Küba bu başlıkta sayılıyorlar.

 

Ülkemize gelince.. Salgın duyulur duyulmaz hazırlıklara başlanması çok olumluydu. Ancak virüs ülkemize ulaştığında bazı acemilikler yaşandı. İran sınırı ve uçuşlarının kapatılmasında geç kalındı. Umreden dönenlerin izolasyonu konusunda çok yanlış davranıldı. Vatandaşlarımız da sorumsuzdu. Sonuçta virüs pek çok şehrimize yayıldı. Fakat işin şakası olmadığı, çok hızlı yayılan bir virüsle karşı karşıya olunduğu anlaşılıp, ilk panik atlatılınca; test, takip ve karantina uygulamaları usulünce yapıldı. Sağlık personelimiz çok fedakar ve cansiperane çalıştılar. Can kayıpları önemli ölçüde azaltıldı. Çin’den tedavi desteği ve deney aktarımı sağlandı. Doktorlarımız tedavi protokollerinin esnekliğinden yararlanarak ağır tedavi ve ilaç uygulamalarına erken geçtiler. Geçici karantina tedbirleri de mutlaka yararlı oldu. Yaşlılar, gençler ve çocuklar için konulan izolasyon tedbirlerinin faydası konusunda ise kesin bir belirleme şimdilik yok, fakat salgın istatistiklerini çok olumlu etkilediği ortada. İlk dalga böyle karşılandı ve virüse karşı kontrol sağlandı. Fakat ekonomik olarak “hepiniz oturun evinizde” denilmesi de mümkün olamadığı için, normal dönemlerde otoriteye paralel pozisyon almayı alışkanlık haline getirmiş olan vatandaşlarımız, alınan tereddütlü ve tedrici önlemler karşısında çok da disiplinli davranmadılar. Her fırsatta tedbirleri gevşetme tarafında oldular. Tam tecrit kararı alınamaması, herkesin eve kapanmaması nedeniyle, halk tehlikeyi tam olarak idrak etmekte zorlandı. Üretim ve inşa faaliyetleri ise hiç durdurulmadı. İbadet yerlerinin ve bazı sosyal mekanların kapatılması biraz bekleyerek alınan kararlar oldu. Özetle, şu ana kadar salgına karşı başarılı olduğumuz taraflar da var, hatalı olanlar da. Ancak bütün bunlar geride kaldı artık ve şimdi yeni bir döneme geçileceği ilan edildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu döneme "kontrollü sosyal hayat" ismi verildiğini açıkladı. Bakan "Önümüzdeki günlerde evlerimizden daha sık dışarı çıkacağız. Ev hayatından sosyal hayata geçiş artacak. Virüse karşı mücadelede bu yeni durumun kuralları, tedbirleri olmalıdır. Kontrollü sosyal hayat bunların ifadesidir.. Özgür ama tedbirli bir hayat tarzına geçiyoruz" dedi. Bunu erken bulanlar oldu elbette. Fakat sabırsızlıkla bekleyenler de vardı. Federasyon, futbol ligine start kararı verdi hemen. Bazı esnaf grubu ve AVM’lerin açılması için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Turizm alanında ise, “hazırız”  denilerek, dünyaya dönük bir davet yapılacakmış. Bütün bu gelişmelerin, arada uyarı ve tedbir vurguları olsa bile, toplumda normal yaşama geçiş anlamında bir rahatlatma yarattığı ise aşikar. Oysa salgının başlangıcındaki tecrübelerimizi de dikkate alarak, eskiye dönüşü değil, kontrolü ve korunma tedbirlerini elden bırakmadan yaşamın bir miktar rahatlatılmasıyla yetinileceğini, topluma iyice anlatmak gerekiyor. Yoksa hep birlikte yarattığımız ve olumluya dönen tabloyu, bir anda tersine çevirebiliriz.

 

Ülkemizde bin kişiye düşen yatak sayısı hala 2,8 seviyesinde. Bazı sorunların varlığına rağmen, sağlıkta bulunduğumuz seviye ise hiç de yabana atılamaz. İyi yetişmiş ve özveriyle çalışan bir sağlık ordumuz var. Bunlar sayesinde, ilk salgın dalgasında başarılı olundu. Salgının artarak büyümesi, sistemin tıkanması, çaresiz kalınması söz konusu olmadı. Bu durumu, şimdi cahilce yaklaşımlarla sona erdirmenin, durumu bozmanın ise hiç anlamı yok. Yeni dönemi, ülkemizdeki mevcut kutuplaşma ikliminin dışında ve bilimin ışığında ele almak gerekiyor. Bunun anlamı, her kararı eleştirmek kadar, her eleştiriyi dinlemeye bile yanaşmamak arasındaki paranteze sıkışmama gereğidir. Elbette toplumda yeni döneme geçişi erken ve çok riskli bulanlar da olacak, pandemilerde son vakanın bile olmadığından emin olmak gerektiği söylenecektir. Virüsün bulaştığı ama semptom göstermeyen insanların olabileceği ve normale dönüşte en tehlikelilerin bunlar olacağını, verilerin netleşmesinin görülmesini, çok daha fazla test yapılmasını ve taramaların yaygınlaştırılmasını beklemek gerektiğini öneren bilim insanları da olacaktır. Elbette bu uyarıları dikkate almak gerekir. Unutmayalım ki, “kontrollü sosyal hayat” başladığı gibi, işler kötüye giderse sona da erdirilebilir. Her ikisi de mümkündür. Ticari kaygılar ve vatandaş baskısı olsa bile, salgında ikinci dalganın patlaması halinde, hiçbir yönetici buna göz yumamaz. Bu kadar hızla yayılan bir virüse karşı olmayacak tek şey, insan hayatı üzerinde deneme-yanılmayla test yapılmasıdır. Hatırlanacağı üzere, Sağlık Bakanı futbol için verilecek kararda tüm sorumluluğun ilgili federasyonda olacağını çok açık bir dille söyledi. Kuruluşlar dikkatli olmak zorunda. Fakat diğer yanda, hala taziye çadırı kurarak, hayır yemeği vererek, cenaze töreninde toplanarak, bir anda yüzlerce vatandaşın enfekte olabildiği bir ülkede yaşıyoruz. Vatandaşlarımız da çok dikkatli olmak zorunda. Enfekte olan hastaların temas takibi (filyasyon) için 6 bin sağlıkçıdan oluşan koca bir ekibin büyük özveriyle çalıştığı, merkezi takip işleminin yılmadan yapıldığı bir süreçten sonra gelebildik bu günlere. Bu kazanımları şimdi, tatile koşalım, bayramı da eskisi gibi yapalım, açık pazarlar başlasın diyerek, tehlikeye atmamak lazım. Şehirlerarası ulaşım kısıtlaması ise zamanı gelmeden asla kaldırılmamalı. Yoksa “çifte bayram yaşayalım” derken, tekrar başa dönebiliriz. O nedenle bu yeni dönemde, korumayı ve korunmayı asla unutmadan, rehavete kapılmadan davranmamız şart.

 

 

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

5 + 3 = ?