Gerçeği Söylemekle Başlar Çözüm
Değerli dostlar, izninizle bu haftaki sohbetimize bir soruyla başlamak istiyorum. Sözüm meclisten dışarı, kötü bir hastalığınız olsa, doktorunun size gerçeği söylemek yerine “aman canım turp gibisiniz, sıcaklardandır bu durum” demesine razı olur musunuz? Elbette ki hayır.. Doktor, önce tahlil ve tetkik yaptırmak, sonra teşhisini dürüstçe açıklamak, en sonunda da hangi tedaviyi uygulayacağını söylemek zorunda. Hekimliğin etik kuralları bunu gerektiriyor. Hasta ve hastanın yakınları da, tedavi sürecine olumlu katkıda bulunmaya çalışacaklar elbette. Hastanın iyileşmesi, sağlığına kavuşması ise, bütün bu ortak mücadelenin sonucunda olacak.
Peki, kişinin sağlığı için gereken bu durum, toplumsal sorunlardan kurtulmak için de gerekmiyor mu? Elbette ki evet. Benzer bir yolun izlenmesi gerekiyor. Toplumsal sorunlarda da, doğruları söylemek, yani doğru teşhis ilk adım olmalı. Sorunları saklayarak ya da yokmuş gibi davranarak, çözüm sağlamak mümkün olabilir mi? Toplumsal sorunları açıkça dile getirmemek, tartışmamak, konuşmamak rasyonel değildir. Aksine teşhisi doğru koymak ve cesaretle ifade etmek gerekir. Ben, toplumsal sorunlarda da açık, net ve cesur davranılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu çerçevede, kentimizde örnek bir adım atıldı geçen hafta. Edremit Romanlar Derneği (EDROM) bir proje başlattı. Adı da çok anlamlı: “Sil Baştan”.. Uyuşturucu batağına düşmüş gençleri kurtarmak için AMATEM’le birlikte çalışmaya başlamış dernek yöneticileri. Bu illetten kurtulmak isteyen gençlere, hayata sil baştan deme fırsatı tanıyorlar. Çok değerli ve taktir edilmesi gereken bir adım bu. Görüldüğü üzere, önce sorunun varlığını kabul ediyor ve dürüstçe ifade ediyorlar. İnkara gerek var mı zaten? Son yıllarda uyuşturucu, toplumsal bir sorun olarak iyice öne çıktı Edremit’de. Güvenlik güçleri, gün geçmiyor ki bu alanda yeni bir gözaltı işlemi yapmasın. Neredeyse her gün, yakalanan malzemeler sergileniyor basında, boy boy fotoğraflar yer alıyor. İş öyle bir boyuta vardı ki, artık uyuşturucu tacirleri güvenlik güçleriyle şehrin orta yerinde çatışıyorlar gece vakti. O zaman, yapılacak iş de bellidir. Elbette bir yandan konunun güvenlik kısmı sürdürülecek ama diğer yandan da uyuşturucu tacirlerinin varlık nedenini ortadan kaldırmak için, gençlerin bu illetten kurtarılması sağlanacak. Kısacası, öncelik sorunun varlığını ve boyutunu kabullenmek. Sonra tedavi, mücadelede süreklilik ve toplumsal dayanışma ile bu illetin üstesinden gelmek mümkün olacaktır. Bu sorumlu ve cesur adımları nedeniyle EDROM yöneticilerini, üyelerini, proje destekçilerini gönülden tebrik etmek gerekiyor.
Aslında aynı cesaretin, bu sorumlu anlayışın, bütün diğer toplumsal sorunlarda da gösterilmesi gerekiyor. Örneğin, çevre konusunda.. Hepiniz bilirsiniz, ilçemizde ve genel anlamda Körfez’de yaşanan ve uzun yılların ihmali ile katmerli hale gelen çevre sorunlarını dile getirdiğinizde, çok bilinen bir tavırla çıkılır karşınıza: “aman bu kadar söylemeyin, kötülemeyin” derler size..Halbuki amaç elbette “kötülemek” falan değildir. Amaç sadece doğru teşhistir. Örneğin “deniz kirli” deyince, bu engelleme korosu dikilir karşınıza, ”aman” derler “söylemeyin, esnafın ekmeğine engel olmayın”. Halbuki, hem o esnafın hem de bu denizden yararlanan herkesin, kentlinin, yazlıkçı hemşehrilerin, misafirlerin, balıkçıların, velhasıl tüm tarafların daha çok uzun yıllar denizle ilişkisinin sağlıklı bir şekilde sürmesini sağlamak için, öncelikle gerçeği söylemek gerekiyor. Sürdürülebilirliği sağlamanın yolu gerçekleri saklamak değil, aksine ortaya koymak, yani teşhis etmek ve tedavisinin sağlanması değil midir? “Söylemek”, yani dile getirmek, belli bir kesime veya şehre kötülük anlamına gelmez. Aslında “söylememek”, gerçekleri yok saymak, günü idare etmek, “yokmuş gibi yapmak” bu kente ve Körfez’e yapılacak en büyük kötülüktür.
Deniz kirliliği konusunda durumu idare etmenin biz vatandaşlara bir faydası var mı? Yok.. Peki, kenti yönetenlere faydası var mı? Hayır.. Ülkeye, bölgeye, dünyaya? Hayır.. Geçirilen her gün, bu konuda çözümün daha da zorlaşmasına sebep oluyor. Kirlilik iyice arttıkça, temizlenmesi de daha maliyetli ve daha zahmetli olmayacak mı herkes için? O zaman, hemen bugün teşhisi koymak ve çözüm için ortak irade sergilemek daha doğru değil mi? Körfez hızla kirleniyor ve bunu önleyecek yatırımlar gerekiyor. İleri arıtma tesisleri, kanalizasyon hatları, kollektör hatları, su drenajı ve kanalizasyon arasındaki karışma sorununun çözümü gerekiyor. Bugün Altınkum’da yaşayanlar, giderek daha fazla şikayet ediyor Zeytinli Arıtma Tesisi’nden. Nitekim yöneticiler de, artık bu eski tesisin ekonomik ömrünün tükendiğini söylüyorlar. Yani, bütün taraflar yeni proje ve yatırım gerektiği konusunda birleşiyorlar. Bugün Güre, Gömeç ve Ayvalık da yeni arıtma yatırımları bekliyor. Bunlar sadece halkın beklentisi de değil, yöneticiler, bilim insanları, STK’lar, bütün taraflar aynı şeyi söylüyorlar. O halde, hala “aman fazla söylemeyin” diyenleri anlamak mümkün değil. Bunların bir kısmı da okumuş kişiler ama acaba bu neyin “muhafazakarlığı”?
Derelerimiz, çaylarımız için de aynı şeyler geçerli. Bugün derelerimiz, o güzelim hallerinden tamamen çıkmış vaziyetteler. Sadece kirlilik taşıyan kanallar haline gelmişler. Nitekim, sadece Edremit Çayı’nın denize döküldüğü noktada DSİ ve BASKİ’nin yaptığı müşterek çalışma sonucunda, 350 metrelik alandan yüzlerce kamyon dolusu balçık çıkartıldı. Şimdi, dere yamaçlarına taş dolgu yapılıyor. Deremizin güzelliği çıktı ortaya resmen. Aynı çalışma, Havran Çayı’nda da başlatıldı. Sonra Gömeç Çayı’na gelecek sıra. Bunlar elbette çok yararlı çabalar ve teşekkürü, takdiri de hak ediyor. Yıllardır bunu söyledi çevreciler ama nihayet dere kirliliğiyle mücadele konusunda herkes aynı noktaya gelebildi. Demek ki “söylememek” değil aksine bu konuda da “söylemek” gerekiyormuş. O nedenle şimdi de, bu temizlik işlemlerinin yararlı bir başlangıç olduğunu, ancak asıl önemli olanın kirliliği yaratan sebeplerin ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor çevreciler. Doğrusu da budur. Teşhiste anlaşmak, tedavinin de başarısını ve kalıcı olmasını sağlar.
Benzer hususları katı atıklar, eski çöp alanları, su sıkıntısı, çarpık ve hızlı imar, enerji politikasının bölgemize yansımaları, madenler, termik santraller, hızlı göç alma, hava kirliliği konularında da dile getirmekte yarar var. Sorunlar üzerinde çok yönlü tartışmak, tetkik ve tahlil anlamına gelecektir. Doğruları dile getirmek, teşhis olacaktır. Tedavi ise, yatırımlar ve halkın katılımının sağlanmasıdır. Cesur olmaktan ve sorunları önce tespit edip, sonra da hızla çözmekten başka bir yol olabilir mi? “Dile getirmeyelim” demekle, “satıp giderim buradan” söylemi arasında fark var mı? İkisi de bir kaçış ifadesi aslında. Aksine doğruları söylemek ve yaşam alanımızda daha dengeli bir çevre ve daha huzurlu bir hayat için mücadele etmek gerekiyor.
KUBİLAY S. ÖZTÜRK