FETRET DEVRİ Mİ? ...
FETRET DEVRİ Mİ? ...
NEFRET” DEVRİ Mİ?
PEKİ NEREYE KADAR?
Bilenler bilir;
Osmanlı’da 1402 ile
1413 arasında süren
kargaşalık dönemine,
“Fetret devri” denilir.
“Fetret” sözcüğü, köken
olarak Arapça.
Devam etmesi gereken
normal, olağan bir gidişin,
yönetim kaynaklı olaraktan,
kesintiye uğraması demektir.
Yani bir memleketteki işlerin,
hiç de olmaması gereken bir
şekilde, yani beklenenin
tersine işlemesidir.
Osmanlı’da işler öyle bir hale
gelir ki, sultan Bayezid’in dört oğlu
arasında çıkarak sürüp giden taht,
iktidar kavgaları nedeniyle, on bir
yıl süren yönetememe ve kargaşa
döneminin adı olan Fetret Devri
sonunda, Osmanlı birliği dağılır.
Ankara savaşı ile parça parça ve
bütün moralini de yitirmiş olan
Osmanlı, kendini toparlayıp da
birliğini yeniden sağlamakta
çok çok zorlanır.
11 yılın sonunda, çok ağır mı ağır,
devasa maliyetiyle ve katliamlarla
binlerce ölüyle, dökülen kardeş
kanları ile süren kargaşa içinde,
dağılan birlik yeniden sağlanır.
İşte, Osmanlı’daki bu uğursuz
dönem “Fetret Devri” olarak
anılır.
Anayasa yoktu; yasa, hukuk,
yazılı kurallar yoktu.
Artık modern zamanlardayız.
Cumhuriyet’in 98. Yılı’ndayız.
Anayasa, yasa, hukuk, kural
yokmuş gibi adeta taht-iktidar
kavgalarına tanık olmaktayız.
Sanki ülkenin iktidar kavgaları
içine yuvarlandığı tarihin kötü
tekrarındayız.
O “Fetret Devri”nde saltanat,
hanedan ve şehzadelik vardı ve
taht kavgaları olağan sayılırdı.
Oysa bugün “Cumhuriyet” var.
Yazılı bir anayasası, yasaları var.
Onlarca yıllık demokrasi deneyi
sonucunda oluşmuş kuralları ve
kurumları var.
Demokrasinin gelenekleri var.
Demokrasi denilen zamanlarda,
seçimle gelip seçimle gitme var.
Halk iradesine boyun eğme var.
Barış içinde bir arada yaşama,
kendi gibi olmayana saygı var.
Hoşgörü, kabullenme vs vs var.
Demokrasi denilen zamanlarda
yaşanan, alışılan temel haklar,
özgürlükler var.
Haklara saygı, hukuk üstünlüğü,
güçler ayrılığı ve de adalet var.
Etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları
kaşımak yok, dışlamak yok.
“Kendini ne sanırsan” başkayı da
öyle saymak ve kabul etmek var.
Tek seslilik yerine çok seslilik var.
Tac yok, taht yok, sultanlık yok;
halkın iradesi ve halkın gücünün
temsil yeri ve ifadesi demek olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi var.
Gücün tek elde toplanması yok,
güçler ayrılığı var.
Düşünceleri özgürce ifade etme,
halkın sesi basın özgürlüğü var.
Mutlak iktidar yok; denetlenen,
hesap verebilen iktidarlar var.
Ve “muhalefet etme hakkı” var.
Yurttaşların hak arama, protesto,
gösteri ve yürüyüş hakları var.
Demokrasi-demokratik yaşam,
ilkeleri var.
Hele hele Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kurucusu Atatürk var.
Evet, 1402-1413 arasında Osmanlı’da,
Anadolu’da taht ı iktidar kavgasında,
kardeş kanları döken o karmaşada
o uğursuz “Fetret Dönemi” var.
Bugün gelinen noktada nicedir,
üzerimizde ağır karabasan var.
Korkularımızın en büyüğü olan,
ülkenin, milletin birliği bütünlüğü;
Türkiye Cumhuriyetinin istikbali,
istiklali, endişesi ve korkusu var.
Demokrasi, millet egemenliği
endişesi, kaygısı var.
Ardında kim yok, kim var;
lakin en kötüsü de nicedir
memleketimizin dahilinde,
ne yazık ki ve maalesef
bir “Nefret Devri” var
Peki, böyle nereye kadar?
YAVUZ CEMİL YAVUZ