ERKEK(ÇE)LİK YA DA ERKEKLİK TASLAMAK!
“ERKEK(ÇE)LİK”
YA DA
“ERKEKLİK TASLAMAK!”
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü”ydü.
Bu yüzden konu güncel ve de “muaccel.”
Eski dilde muaccel, “acil olan” demek.
Acil olma özelliği gösteren, demek.
Güncelden yola çıkılırsa,
nedir “acil” olan peki?
Acı ama çok gerçek:
Kadın cinayetleri!
Katledilmeleri!
Öldürülmeleri!
Evet, bu ülkenin, bu toplumun
bir süreden beri, hemen her gün,
herhangi bir yerinde, mahallesinde,
köyünde, kentinde, iş yerinde, evinde,
gizli-aleni, açıkta- kuytu bir köşesinde,
birden çok kadın hunharca öldürülmekte.
Çocuk, genç ya da yaşlı, evli ya da bekar;
yoksul-varlıklı, çalışan veya çalışmayan;
eğitimli-eğitimsiz,muhafazakar-modern,
her gün en az bir “kadın”katledilmekte.
Ayırt edici bir özelliği görünmemekte.
Ortak özellik “kadın” olması sadece.
Peki, nedir; nasıl bir haldir bu?
Bu bir “çıldırma” durumu mu?
Toplumun canavarlaşması mı?
Erkeklerin “cani” olması mı?
Sosyal ve kültürel olmak üzere
Bir çok neden ileri sürülmekte.
Anlatılıp, sayılıp dökülmekte.
Kesin olan şu ki, kadınlarla
erkeklerin amansız kavgası,
tutuşması değil bu.
Cinsiyetler çatışması değil bu.
Bir “çeşit erkek” tarafından,
kadının katledilmesidir bu.
Bir ‘cins’ erkek tarafından
kadını vuran cinayettir bu.
Peki ne “çeşit” erkek bu?
Peki ne “cins” erkek bu?
İşte “soru(n)” da bu!
Yazının başlığındaki ifadedeki gibi,
toplumun yaşamında egemen olan
“erkek” midir “erkek(çe)lik” mi?
Kritik olan soru, bu görünmekte.
“Erkek egemen” toplum denilirse,
“çoğunlukçu hakimiyet” gibi olur.
Niceliğe dayalı bir sorun gibi olur.
“Erkek egemen toplum” yerine
Aslında “erkeklik egemen toplum”
veya “erkekçelik” egemen olan bir
toplum denilmesi daha uygundur.
Çünkü “erkeklik” doğal olarak
bir cinsi, bir cinsiyeti belirtirken;
“erkeklik taslamak” diye anılan
ve doğal olmayan “erkekçelik”
ise sonradan oluşan yapay bir
davranış ve söylem kültürünü,
bir alışkanlığı, bir anlayışı ve
bir tavrı ifade etmektedir.
Bu, yapay ve değişkendir.
Baskıcı ve ötekileştiricidir.
Uygun bulmadığı her şeye,
herkese karşı potansiyel
olarak, şiddet eğilimlidir.
Zorlayıcı ve üstünlükçü
hatta ezici özellikli olan
ayrımcı ya da cinsiyetçi
karakterinin sonuçları
itibariyle negatiftir;
tekçidir, tekelcidir.
Kendinin dışındakini,
Öbürünü ve diğerini
görmezlikten gelir.
Eşitlikçi değildir.
Zarar vericidir;
yok edicidir.
“Erkeklik-erkekçelik” taslayan
“erkeklik egemen olan toplum”da,
kadının ‘bedeni’ vardır; adı yoktur.
Kadının bedeni de, kendisi için değil;
“erkek(çe)lik egemen toplum”undur.
Ne varsa da değerli olan, yaşamda
“erkekçe” olan,”erkeklik taslayan”
her şeye ve her yere hakim olan
zihniyetin ve gücün elinde olur.
Ekonomiden siyasete, evden işe,
mahalleden sokaklara, meydana,
yönetimden, mirasa, zenginliğe;
giyimden görünüme, evlilikten
aileye; kültürden geleneklere
kadar her şey ve de her yer,
“erkek(çe)lik” egemen olan,
“erkek(çe)lik”le davranan,
“erkek(çe)lik taslayan
toplumun tekelinde olur.
Ülkemizde özellikle kadına
yönelik olan bu cinayetlerin
işlenmesinde bu geri zihniyet
büyük ölçüde sorumludur.
İnsanlık dışı olan bu geri
zihniyetin mayalanmasında,
aktarılmasında, muhafaza
edilip yaygınlaşmasında,
her iki cinsin de çeşitli
nedenlerden kaynaklı
payının bulunduğu da
acı bir gerçekliktir.
Daha sonraki yazının
konusu bu nedenle
“sünnet töreni”dir.
Çok dikkat çekicidir!
YAVUZ CEMİL YAVUZ