Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

SU SORUNU

Bu haber 1428 kere okunmuş. 12/08/2020

 

Değerli dostlar, bu günlere kadar fazla şikayet konusu olmayan bir konu, bu yaz döneminde ziyadesiyle konuşulur oldu. Musluklarımızdan akan suyun miktarı, kesintileri ve kalitesi, artık sürekli olarak gündemi işgal ediyor.

 

Halbuki bizler “Bin Pınarlı İda” adıyla anılan Kazdağı’nın eteklerinde yaşıyoruz.. Suyun en bol olduğu, en kaliteli olduğu yerlerden birisi değil miydi burası? Evlerimizde ve mahalle çeşmelerinde musluklardan akan sular, gönül rahatlığıyla içilmez miydi? Altınoluk’ta, Akçay’da kahvehaneye, lokantaya oturunca sürahi içinde buz gibi kaynak suyunu hemen önünüze getirip bırakmazlar mıydı? Yakın zamana kadar, suyun kalitesinden asla kuşku duyulmazdı. Nadiren bir sağanak yağış olduğunda veya olağandışı bir durumda ancak, suyun rengi bozulur gibi olursa da, hemen düzelirdi.

 

Bu denge yıllar içinde bozuldu. Bazı yerlerde musluklardan akan sularımız içilemez oldu. İçme suları tümüyle borulara girdi, bazı sokak çeşmeleri kapandı, yer altı suları daha derine “kaçtı”, artezyenler yazın yetersiz hale geldi. Suyun ticarileşmesi süreci de, bütün bunlara paralel olarak gelişti ve içme suyu konusunda damacanalara, pet şişe sularına mecbur kaldık.

 

İçme suyunda durum böyleyken, kullanma suyunda ise pek şikayet olmuyordu yakın zamana kadar. Kaynak sularının yetmediği yaz mevsiminde, sisteme kuyu sularından takviye yapılmasıyla birlikte, kullanma suyunda da şikayetler başladı. Özellikle bu yaz Altınoluk’ta, Akçay’da, Edremit merkezdeki ve kırsalındaki bazı mahallelerde, yoğun şikayetler oldu. Artık musluklardan akan suların, temizlikte bile kullanımı tereddütlü hale geldi. Son günlerde ise suyun kokusu ve rengiyle ilgili yoğun şikayetler oluyor. Bir hemşehrimiz şöyle diyor mesela: “Altınoluk sakini olarak belirtmek istiyorum, sularımız çok kirli. Adeta çamur  akıyor musluklardan, makinelerde yıkanan bütün bulaşıklar ve çamaşırlar berbat bir biçimde çıkıyor, Corona virüsünden daha mikroplu sularla yıkanıp, meyve ve sebzelerimizi de o sularla yıkamak zorunda kalıyoruz, lütfen bu duruma bir çare bulun, yoksa hepimiz kolera olacağız”. Edremit merkezden bir başka hemşehrimiz ise “Sular 3-4 aydır batak batak bir koku ve pislik içinde. Özellikle sabahları daha yoğun pis akıyor. Ben buranın yerlisiyim, böyle bir musluklardan pis akan su görmedim. İçme sularıyla kanalizasyon suları birbirine karışmış gibi bir durum var. Yetkiler bu konuda bir an önce önemini almalı” diyor.

 

Bir diğer şikayet konusu ise, suyun miktarıyla ilgili. Sular “çok az akıyor” bugünlerde.. Bakın ne diyor bir vatandaş: “Dün Hanlar’a gittim, su da doldururum diye. Onlarca kişi aynı amaçla gelmiş. Sular öylesine azalmış ki saatlerce sıra bekleniyor. Yakında su başında kavgalar başlar gibi geliyor bana..”. Kaynak sularında durum böyle ama şehirdeki vaziyet de hiç farklı değil. Altınoluk’tan bir başka vatandaşın sözleri de şöyle: “Çeşmeden su aksaydı keşke, beş gündür akşam 18 ile sabah 9 arası kesiliyor sularımız”. Çoğu sahil yerleşiminde ise, sular neredeyse ip inceliğinde akıyor.

 

Hiç kimse darılmasın ama vaziyetimiz böyle. Artık Kazdağı’nın eteklerinde yaşayanlara bile güven vermiyorsa sularımızın durumu, kalitesi ve miktarı, bunun nedenleri üzerinde durmak gerekiyor. Bu halin birkaç temel nedeni var. Sırasıyla bunlara değinelim şimdi..

 

İlk neden, Küresel İklim Değişikliği elbette.. Yağış rejimi değişti, kışları artık kurak geçiyor. Yeterli kar yağışı da olmuyor. Karlar eridikçe, ağır ağır suya doyan dağlarımız, son yıllarda bu şansa sahip değiller. Yaz yağışları ise ani, yoğun ve kısa süreli oluyor. Akıp gidiyor bu yağışlar denize. Dolayısıyla su rezervleri eskisi gibi dolu değil. Su zengini olan bölgemiz, su fakiri olmaya doğru gidiyor hızla. Dereler, küçük ırmaklar, çeşmeler her yaz döneminde, eskisine göre çok daha çabuk kuruyorlar.

 

Bir diğer neden, dağlarımızda maden faaliyetlerinin yoğunlaşması ve bunların da devasa boyutlarda su kullanmaları. Öte yandan dağlarımızdaki hızlı ve yoğun orman kesimleri de yağış rejimini olumsuz etkiliyor. Orman yangınları da bir başka neden elbette. Ayrıca, derelerimizin “ıslah ediyoruz” denilerek üç tarafı betonlanmış kanallar haline getirilmesi ve yağışların da bu kanallar vasıtasıyla hızla denize inmeleri önemli bir sorun. Islah edilen derelerde, su ile toprak ne yazık ki asla buluşamıyor.

 

Son olarak, su sorunlarının bir önemli sebebi de, yanlış ve hızlı kentleşme. Altyapısı 100 kişi için yapılan kentte yazın 1.000 kişinin yaşamasına izin verilirse, sorunların ortaya çıkmaması mümkün mü? Kışın yaşayan nüfusa yeterli olan su sistemi, yazın nüfus patlaması olunca yetmiyor. Körfez çevresinde sürekli yaşayan nüfus 330 bin kişi. Oysa yazın 2 milyon insan yaşıyor burada. Kuyu suları o zaman devreye giriyor. İp gibi akan sular, kesilen sular o zaman gündeme geliyor. Özetle su alt yapısı, bu insan yoğunluğuna dayanamıyor. Su niye kokar ki? Temiz su kokmaz, bir karışma hali varsa kokar su ve halk sağlığı için de çok tehlikelidir.

 

Peki çözüm ne? Birileri hemen çıkıp "baraj yapılsın" diyecekler elbette. “Tamam yapılsın, bunca talep başka türlü karşılanmaz” mı diyelim hemen? Bu noktada, dikkate alınması gereken bir başka gerçek daha var ve çok önemli.. Baraj demek, nemin de artışı demek. Yaşam alanımızdaki hava kalitesi nemle bozulursa, binlerce yılın iklim dengesi de bozulacak. Geleneksel tarımsal ürünümüz, zeytin ise bu durumdan hoşlanmayacak.  Bir sorunu halletmek için, başka bir dengeyi mi bozacağız bu coğrafyada? Üzerinde çok dikkatle düşünülmesi gereken bir konu bu.

 

Başka yolu yok mu? Elbette var.. İyi düşünülmesi de, bu sebeple çok önemli. Doğanın dengesini bozmadan da çözüm üretmek mümkün. Örneğin tüm dünyada yoğun olarak kullanılan yağmur suyu toplama, biriktirme ve kullanım yöntemleri var. Aslında bu coğrafyaya yabancı da değil bu yöntem. Eski zeytinliklerdeki sarnıçlar, sulama havuzları ve eski köy evlerindeki kuyular bu nedenle yapılmamış mı? Şimdi daha teknik imkanlar kullanılarak, bölgesel su hasadı veya tek binada bile su hasadı yöntemleri var. Bu imkan geliştirilmeli, hatta zorunlu hale getirilmeli. Yasası, yönetmeliği olmalı yağmur suyu hasadının. Niye boşa akıp gitsin ki yağmur suları?

 

Bir başka yöntem de, yeraltı barajları kurmak olmalı. Klasik barajlar, yerüstü sularının önüne bentler yapılarak oluşturuluyor. İklim değişimine sebep olmayan yeraltı barajları ise, yeraltı sularının geçirgenliği olmayan yeraltı boşluklarında depolanması ve ihtiyaç halinde kentsel kullanıma sunulması prensibiyle çalışıyor. Kazdağı’nın eteklerinde ise nice yeraltı nehri, denize akıyor. Bunların önünü perdeleyerek yeraltı barajı oluşturma olasılığı varsa, bu yöntem mutlaka değerlendirilmelidir.

 

Ekolojik dengeyi bozacak büyük kamusal yatırımlar yerine, doğal dengeye uygun önlemlerle geleceğimizi kurgulamak, çok daha rasyonel olacaktır. Kaynakları seyretmekle yetinmek veya sıkışınca acil çözüm aramak yerine, alarm zilleri çalmaya başlamadan bu önlemleri tartışmak gerekiyor. Temiz, sağlıklı ve yeterli su temini bölgemiz için elbette çok önemli.

 

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

7 + 5 = ?