- Anasayfa
- Ayşegül Akay
İDA’NIN SUTÜVEN’İ
Şu İda’nın üstünden kimler gelmiş geçmiş. Düşünürler, şairler, yazarlar… Devletler, milletler hikâyeleriyle kahramanlar… Onları su yüzüne çıkaran sanatçılar, tarihçiler.
Geçtiğimiz günlerde Edremit'imizin en önemli değerlerinden biri olan ünlü şairimiz Mustafa Seyit Sutüven'in yaşamını, şiirlerini, edebi kişiliğini ve dünyaya bakışını anlatan “Mustafa Seyit Sutüven” kitabı Edremit Belediyesi Kültür Müdürlüğümüz ve Türkiye Yazarlar Sendikası'nın ortak çalışmaları ile yayıma hazırlanarak, basımı gerçekleştirildi ve okuyucuyla buluştu. Çalışma; edebiyat dünyamızın ustalarından oluşan 20 yazar, eleştirmen ve şair tarafından büyük bir özveriyle hazırlandı. Önümüzdeki yıllarda kaynak kitap niteliğinde kıymetli olan “Sutüven” kitabında naçizane yazımı sizlerle paylaşmak isterim. Birbirinden özel ve değerli Ozan Sağdıç, Öner Yağcı, Ahmet Özer, Bülent Güldal, Sinan Kâhyaoğlu gibi Hocalarımın yanında yer almaktan onur duydum.
On yıldır bulunduğumuz, yaşadığımız yer olan Edremit ve çevresinde daha çok Sabahattin Ali’nin eserlerini okur onu bilirdim. Ne zaman ki edebiyat etkinliklerinde Sabahattin Ali’ yi anıyoruz işte o zaman yakın arkadaşı Mustafa Seyit Sutüven’in adını duymaya başladım. Şiirlerini merak ettim. En dikkat çekici gelen ise “ Uzak” şiiri oldu. Öyle düşündürücü, ve derinlerinizde kaybolduğunuz bir duygu. Durup bir boşluğa, bir şiire bakıp, kalıyorsunuz. Yakınındayken uzak olmak.. Ne garip, boyun büktüren, içi acınası bir hal…
Uzağı sen bilir misin?
Hani çağırınca
En derin uykusundan eder
Kişiyi.
Boyunu posunu göremediğin değil,
Sesini duyamadığın,
Tadını duyamadığın değil bir tanem!
Sağ avucundaki,
Dilinin ucundaki uzağı,
İçindeki uzağı
Paydosu!
Dilimizin ucundakini, yüreğimizdeki sakladıklarımızı şiir söyler bize. Bir coşku vardır onda bu yüzdendir kalbimizin şahlanması. Mustafa Seyit Sutüven’de kelimelerin gücünü kullanarak bizdeki duyguları açığa çıkarır. “Uzak” şiiri 1957 yılında “Son Kumaş” adlı yapıtıyla Yeditepe dergisinde yayınlanıyor. Mustafa Seyit Sutüven sesin peşinden gitmiş, ahengi yakalamış bir şairdir. Her türde şiirler yazsa bile tek bir akım üzerinde yol almamıştır.
Denilir ki, ister hikâyeciler, romancılar ister denemeciler olsun önce şiirde ararlar kısmetlerini şiirle başa çıkamayınca yönelirler diğer türlere…
Şairi şair yapan ya da yazarı yazar yapan unsur çocuk ruhunda gördüklerinin yaşadıklarının zihninde yer etmesi sonrasında deneyimleyerek duygularını ustalığıyla hayata yansıtması ve insanlara sezdirmesidir. Mustafa Seyit Sutüven bu bağlamda Edremit ve Kazdağı’nın sevdalısıdır.
Burda “Moğol”, “Yunan”, “Mısır”
“Med”, “Roma”, “Türk” asır asır
Kazdağı âşık, dağıdır
Sevgi bu dağlarda yaşar
Mısralarıyla seslenirken taa o yıllardan günümüze değin, âşkın, dağların ve doğanın önemini duyurmaya çalışır. Şair için coğrafya beslendiği bir kaynaktır, Sutüven Şelalesi gibi. İda ( Kazdağı) tarihte Afrodit’e Homeros’a, Roma’ya, Selçuklu’ya, Osmanlı’ya ev sahipliği yaptıysa da Mustafa Seyit Sutüven’in ozanlığında da ilham kaynağı olmuştur. O kadar âşıktı ki, yaşadığı bölgeye, havasını soluduğu dağlara, geçmişine… Belki de bu yüzdendir; sanat kokan, şairlerin, yazarların çok olduğu büyülü şehir İstanbul’a gidip gidip geri gelmesi; yaşadığı topraklara tutkuyla bağlı olması, vazgeçememesinden olsa gerek, kim bilir…
Dağda hayât uyandıran
Taşları duygulandıran
Bir son ilâhesin henüz
Mısralarında ozan Sutüven (Su döven) şiirinde Sutüven Şelalesiyle öyle bütünleşiyor ki... Sadece şiir yazmakla kalmıyor. Soyadını Sutüven olarak alıyor. Öyle füsunlu bir sevdayla mavi suların içinde coşmuş da coşmuş... Birbirlerinin içinde kayboluyorlar. Sanki Sutüven Şelalesi o! Ya da Mustafa Seyit, Sutüven Şelalesi…
Sanata dair ”Kendisine mahsus sanatı, sezişi ne ise, sanat odur.” diyor. Penceresinden seyrettiği yaşamın içinden hissettiklerini konuşturmuş sözcükleriyle. Rehber olup Kazdağı’nın ziyaretçilerini bizlere anlatmıştır. Bu dünyaya katkıda bulunarak ömrünü tamamlamıştır. Şiirle ve çalışmayla dolu ne güzel bir yaşam!....
En derin sevgi ve saygım ile
AYŞEGÜL AKAY
YAZAR