Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

Yüksek İnşaat Mühendisi Burak Ali Sarı, TÜRKİYE’DE YÖNETMELİKLER DÜNYA ORTALAMASI ÜZERİNDE, DEPREME KARŞI KENTSEL DÖNÜŞÜME ÖNEM VERİLMELİ

Bu haber 781 kere okunmuş. 17.11.2020 Salı 12:53

İnşaat Yüksek Mühendisi Burak Ali Sarı yaptığı açıklamada şunları söyledi, “Yapılan bir binada eksiklik varsa, bir deprem sonrasında hemen ortaya çıkar. 30 Ekim tarihinde İzmir’de meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki deprem 115 can alırken, gözler Körfez bölgesine çevrildi. Körfez bölgesinde oldukça şiddetli hissedilen deprem sonrası vatandaşlar arısında olabilecek bir depreme ne kadar hazırız sorusu ortaya çıktı. Burhaniye’de yaptığımız araştırmalar neticesinde Burhaniye’nin ne kadar hazır olduğu, neler yapılması gerektiğini Yüksek İnşaat Mühendisi Burak Ali Sarı ile masaya yatırdık. Hemen hemen tüm ayrıntıların konuşulduğu yazı siz okurların bilgisine sunduk ve vatandaşların ne yapması gerekiyor sorunu ortaya çıkarmaya çalıştık. Türkiye deprem bölgesidir, Türkiye’nin her an bir yerinde deprem oluyor ve olma ihtimali de çok yüksek. Depremi belirli ölçeğe göre büyüklüğüyle tanımlıyoruz. Şiddet bir depremin ne kadar yıkıcı olduğu ile alakalı fakat büyüklük ise hesaplanabilir bir değer. Değişmez yani. Mesela İzmir depremine 6.9 büyüklüğünde diyoruz fakat sahada oluşturduğu yıkıma baktığınızda belki de 7.5 şiddetinde diyebiliyoruz çünkü şiddet yıkımla alakalı bir şey ama büyüklük hesaplanan bir değer. Türkiye’de 1975 deprem yönetmeliğinden sonra kapsamlı bir değişiklikle 1997 afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında bir yönetmelik çıktı. 1997’den sonra da 2007de güçlendirilmesi gereken binalarla ilgili eklemeler yapılması suretiyle revize edildi. En sonunda da şuanda bizim elimizde olan Türkiye deprem yönetmeliği 2018 yılında çıktı yani şuanda biz bunu kullanıyoruz. Aslında Türkiye’deki yönetmelikler dünyadaki sayılı yönetmeliklerden. Amerika’nın kullandığı, Yeni Zellanda’nın kullandığı, Japonya’nın kullandığı yönetmeliklerden alıntılar var. Tabii burada önemli olan bu yönetmeliklere göre bir bina tasarlanırken olacak depremdeki zemin davranışı önemli yani herhangi bir deprem olduğunda zemin nasıl davranacak ilk önce onun bir tespit edilmesi lazım. İkinci olarak bina için ihtiyaçlar ortaya döküldükten sonra mimarlar tarafından tasarlanıyor. Bu yapı deprem yönetmeliği imar kanunu gibi kanunlara ve yönetmeliklere uygun olacak şekilde tasarlandıktan sonra ayakta tutma görevi biz inşaat mühendislerine düşüyor. Dolayısıyla bu da çok disiplinli. Birçok farklı mesleğin, jeoloji mühendisliğinin, jeofizik mühendisliğinin, mobil ağ ile hizmet verecek servislerin, makine mühendisliğinin, elektrik mühendisliğinin katkıda bulunacağı çok disiplinli bir birliktelik ile yapılar yapılıyor. Tabii burada en çok dikkat edilmesi gerekilen nokta binaların olmazsa olmazı deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılması. Deprem yönetmeliği de şunu diyor: “Binaların 475 yılda bir tekrar etme ihtimali olan büyük bir depreme göre tasarlanması zorunludur. Eğer böyle bir deprem yaşanırsa binada oturanların can güvenliğini kesinlikle sağlanmalıdır. Bina kısmi olarak hasar görebilir fakat binanın çökmesi ile karşılaşılmamalıdır.” Zaten biliyorsunuz binalar yapı olarak sağlam olmalı, görünüş olarak estetik olmalı ve ekonomik olmalı. Mesela bir nükleer santral yapıyorsunuz, estetik olmayabilir ancak depremde kesinlikle zarar görmeyecek bir yapıda olmalı. Aynı şekilde konut yapımında da bina depremde yıkılmayacak bir sağlamlıkta olmalıdır. Bazen bina yapılırken muallak noktaları bırakılıyor. Bu noktaları güvenli tarafta kalmak koşuluyla yapıldığı şeklinde yorumlamak mümkün ama bunların açıtlarını yapmak da… Bazen projelerde bu tip hatalar bilerek ya da bilmeden yapılıyor. O zaman aslında deprem yönetmeliğinin ön gördüğü projeler ortaya çıkmış oluyor. Burada da kontrol mekanizmaları devreye giriyor. Yapı ve eğitim şirketlerindeki kontrol mühendisleri, mimarları bunları yakalıyorlar ama yine de bunları yapmamak lazım. Ondan sonraki safha da yapıların yerinde uygulanması aşamasındaki kontroller. Bu da kağıt üzerinde hazırlanan, gerçekten projedeki gibi yeterli sayıda atıldı mı? Doğrultuların uzunlukları nedir? Malzemeler kısa olmamalı, sayısı az olmamalı… Yönetmeliklerimizde kolonların kısa olmaması ve çok güçlü olmasına dair bir sürü madde var. Bunlardan sonra da sıra beton dökümüne geliyor. Beton gerçekten önemli, biz şuanda C30 kullanıyoruz. Burhaniye’de şöyle bir avantajımız var, deprem yönetmeliğine C30 kullanımı 2018’de gelmesine rağmen Burhaniye’deki yapılara biz bu yönetmelik gelmeden C30 kullanımını şart koymuştuk. Belki de yaklaşık 10 yıldan beri C30 kullanıyoruz biz. Tüm müteahhitlerin C30 kullanma zorunluluğu var, daha aşağısı yasak. Sahadaki kontrol aşamasında inşaat ustalarının yani inşaatı yapanların işinin ehli olması lazım. İnşaatı yapanın bir insan olmasından dolayı, yani bir fabrika ve benzeri bir şey olmamasından dolayı kişinin işinin ehli olması gerekli. Projede ne varsa ne yoksa bunları tespit edebilip yapılan binaya yansıtması gerekli. Eğer ki bir eksik bir yanlışlık olursa deprem bunu ortaya çıkarmakta en etkili faktör. Siz her şeyi düzgün yaparsanız bir betonarme bina, bir metal bina, bir çelik bina ya da herhangi bir yapı yıkılmaz. Siz bu binayı 475 yılda bir olabilecek depreme göre tasarlıyorsunuz. Buradaki malzeme kalitesi düzgünse neden yıkılsın? Bir takım hataların üst üste geldiği noktalarda kötü sonuçlarla karşılaşmak mümkün. Özellikle son dönemlerde betonarme bina üretme konusunda teknoloji çok gelişti. Hazır beton var, onun belirli bir dayanıklılığı olacağını biliyoruz. O zaman bize düşen ise projeyi doğru düzgün yerleştirmek. Dediğim gibi projede çok ciddi bir hata varsa ve uygulamada da bu anlamda eksiklikler varsa maalesef depremden sonra üzücü sonuçlarla karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor. Tabii bu anlattıklarım son 10 yılda-12 yılda yapılan binalar için geçerli. KOLON KESİLMESİ İDDİASI BİLE BİZİM İÇİN BİR AYIPTIR Hazır betondan önce yere dökülen betonlar vardı. Bunda da bütün binayı götürür diye bir kayıt yok. Veya 75 yıl önceki binayı da götürür diye bir kayıt yok. “Bir yönetmeliğe, bir kitaba, bir kanuna uygun yapılan her şey sağlamdır.” Denilebilir. Bizim bir hocamız vardı “Betonarme cefakardır, bir hatayı, iki hatayı üstlenebilir ama bu hatadan dolayı yapıya bir şey olmaz. Siz birçok hatayı bir arada yapıyorsanız, işte o zaman tutunamaz hale gelir.” derdi. Nitekim İzmir’de veya başka yerlerde kolon kesmeden bahsediliyor. Kolon düşey taşıyıcı elemandır ve bırakın kesmeyi bunun konuşulması, iddia edilmesi bile bizim için bir ayıptır. Bunu şuna benzetebilirsiniz, terzinin yaptığı uzun kollu bir gömleğin bir kolunun kesilmesi ve kısa kollu olsun denilmesi gibi. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Eğer gerçekten bir kolonu kesildiyse bu bina er geç yıkılırdı zaten. BİNALARI İŞİNİN EHLİ İNSANLAR YAPMALI Burhaniye için proje kontrollerini uzun zamandan beri belediyede yapıyoruz, yapı denetim şirketleri de işlerinde çok titiz. Yapı denetim şirketlerinde proje yaptığımızda biz seçemiyoruz, bir havuz var o havuzdan herhangi bir şirket geliyor. Böylece özgünlük ve bağımsızlık sağlanıyor. Eskiden bu binayı yapan istediği şirkette çalışabiliyordu, bu da problemler oluşturabiliyordu. Benim burada altını çizmek istediğim önemli bir şey şu: yapıların projelerine göre yapılıp yapılmadığı sahada denetlenmesi gerçekten önemli bir konu. İşinin ehli insanların da bina yapımında etkin rol oynaması da önemli bir mesele. EN FAZLA MÜTEAHHİT TÜRKİYE’DE Türkiye’deki müteahhit sayısı çok fazla, Avrupa’nın en çok müteahhit sayısına sahip olan ülkesi Türkiye. Almanya’nın yaklaşık 2 katı. Bu kadar çok bina üretiminin yaygın olduğu bir yerde denetim de bazen eksik kalabiliyor. Biz teknik kademe elemanları olarak üzerimize düşen görev dediğim gibi deprem yönetmeliğinde disiplinler arası beyin fırtınası yaparak çalışmayı sağlayıp doğru düzgün binalar yapmak. Sahadaki uygulamalara hiç taviz vermemek, ki bu taviz vermeme bazen vatandaşın isteğine karşı bir şey oluyor fakat yine de “olmaz” demek lazım. Son yönetmeliğimiz betonarmede birtakım yapı sistemlerini yapmayı zorlaştırdı. Bu yönetmelikte asmolenlerin yapılmamasını söylemiyor fakat yapılması o kadar zor ki neredeyse yapma diyor. Burhaniye’de çok fazla asmolen ile yapılmış binalar var. Evet, eskiden de vardı. Deprem kuvvetlerini perde dediğimiz uzun kenarı kısa kenarının 7 katı büyüklükte yani 25’e 175 idi eski yönetmelikte şimdi onu 6’ya düşürdüler. Minimum kenarda 30’a 180lik oran şuanda perde olarak adlandırılıyor. Perdelerin sayısı çok olması gerekiyor. Bu, deprem kuvveti olduğunda düşey taşıyıcılar ve perdeler direnç gösteren elemanlar kirişler ile birlikte. Yönetmelikte 100 birim deprem kuvveti var ise 75’ini perdeler, geri kalanını da kolonlar ve benzeri karşılayacak diyor. Bu da çok fazla perde yapman gerek, bu da mimari olarak sıkıntıya sokuyor dolayısıyla yapamıyorsunuz. Bu da asmolenden uzaklaş demek oluyor. Fakat ben Burhaniye’de görüyorum. Yönetmeliğimizde kaset döşeme var, asmolenin alternatifi oldu. Ama yönetmelikte tarif edilen kaset döşeme ile sahada tarif edilen kaset döşeme aynı değil. Bu yüzden kaset döşemeye de çok yakın durmamak lazım yapacaksak da perde şartlarını korumak lazım. Asmonel ne zaman kalktı? Kalktı demek doğru değil, eğer %75 perde oranını sağlarsanız koyabiliyorsunuz ama o kadar çok perdeyi koyunca da projede birtakım sıkıntılar oluşabiliyor. Kapıyı-pencereyi açmada sıkıntı gibi. Perde sadece zeminde olmuyor mu ? Hayır, perde tüm yapı boyunca oluyor. Bir nevi tuğla yerine perde koyuyorsunuz. Bazı mimar arkadaşların mesela Edremit tarafında metrekaresi 1 TL’ye proje çiziyorlar diyorlar, doğru mudur? Bilmiyorum fakat bence sizin söylediğiniz rakamlara yapılamaz. Normalde bizim mimarlar odasının belirlediği bir fiyat çizelgesi var ve bu o söylediğiniz rakamlar değil, emeğinin karşılığı o değil. Yani bir ay boyunca verilen bir asgari maaş vardır, en az o kadar verilir. Eğer sizin dediğiniz gibi varsa o zaman hakkı verilerek yapılmış bir iş olmaz çünkü bir emek bir zaman harcamanız lazım ve bunun da bir bedeli var. Eğer siz bu emeği çok düşük bir bedelle harcıyorsanız bu işin içinde bir iş var demektir. Peki böyle işleri yapanların siz mühendisler odası olarak yaptığınız yaptırımlar var mı ? Projeler kontrolünde tabii ki var. Değiştir diyorsun, imza atıldıktan sonra bilemezsin ki zaten. Eğer bize proje gelirse ve eksik görürsek düzelt, tamamla deriz tabii ki. Aynı zamanda belediye de görürse tamamla, düzelt der. İmar barışını kimlerin yapması gerekir? Normalde kanunu okuduktan sonra vatandaşın beyanı ile imar barışı olur. Vatandaş sisteme “100 metrekare fazla bina yaptım” şeklinde yazıyor, yazı çıktıktan sonra 100 metrekare için yapı kayıt belgesi veriliyor. SICAK SUYUN OLDUĞU YERDE FAY HATTI VARDIR. Türkiye deprem bölgesi olmaya devam ediyor. Ege bölgesi, Türkiye’nin deprem haritasında en kırmızı yerdir ki kırmızı en riskli bölge olarak geçer. Kuzey Anadolu fay hattının geçtiği bölgeler, Doğu Anadolu fay hattının geçtiği yerler, buraları Türkiye’nin büyük bir deprem kuşağı olduğunun kanıtı. Burhaniye de kuzeyinde, güneyinde kısaca her tarafı faylarla çevrili bir ilçe. Tabii üstümüzde Edremit, Yenice, Gören taraflarından gelip de Ege Denizine giren faylar var. Dikili’den geçen faylar var. Bir defa jeotermalin olduğu, sıcak suyun olduğu her yerde faylar var, deprem bölgesi oralar. Niye? Çünkü magmadaki sıcak su faylardaki kırılmalardan yararlanıp yüzeye ulaşıyor. Bu, artık bilinen bir gerçek haline geldi. Bu da şu demek oluyor: bu bölgede depremler tekrarlı bir şekilde olmaya devam ediyor olacak da. Dolayısıyla bizim de buna göre gardımızı almamız lazım. 1999 depreminden sonra bu bilinç arttı. Bu süreçte de gerekse ustalara kurs anlamında, gerekse inşaat mühendislerine ve mimarlara yönelik verilen teknik eğitimleri takip etme anlamında belirli bir noktaya geldik. Bu sayede yeni yapılan binalarda iyi uygulamalar var. Mevcut binalarda ise o günün şartlarına göre düzgün bir şekilde yapıldıysa, bir yönetmeliğe göre yapılan bir bina her koşulda ayakta durma görevini yapabilir. Ömrünü tamamlayan yapılar yok mu? Var çünkü betonarmenin belirli bir ömrü var, konut yapıları için konuşuyorum. Ömrünü tamamlayan binalar var. Tabii devletin de çıkardığı 6306 sayılı kentsel dönüşüm yasası var, bu güzel bir yasa. Dolayısıyla eski yapıların çoğunlukta bulunduğu adaları dönüştürmek suretiyle yeni yapılar ile buluşturabiliyorsunuz. Buna kanun da destekleyici unsurlarla cevap verip yardımcı oluyor aslında. Dolayısıyla bu kanunları kentsel dönüşüm yasasını da kullanarak Burhaniye’de aslında ömrünü tamamlamış ya da tamamlamak üzere olan yapıların da bir şekilde devlet desteği ile insanların kendi gücü nispetinde oturup biraz hesap kitap yaparak bu işi yapabilir miyiz diye düşünmesi gerekiyor. Çünkü bu sonuç itibariyle bir cana keder gelmesini istemeyiz. Böylece muhakkak burada yapılması gerekenler var. Bunları da belirli bir program dahilinde bir zaman içinde, çünkü depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz, yapmak lazım. Bu konuda bu dönüşüm esaslarını mahalle mahalle, ada ada bir şekilde yapmaya başlamak gerekiyor. Yeni binalarda veya usta eğitimlerinde zaten bir yere gidiyoruz ama mevcut yapıların da dönüşümü anlamında halkı biraz daha bilinçlendirmek veya televizyondan duyurmak falan da var da belediyelerin ya da mühendis odalarının açısından birtakım duyuruları yapmak lazım, şart diye düşünüyorum. Çünkü depremin ne zaman olacağını bilemezsin. Bunu ön görmek için yapılan çalışmalar var, deprem bir doğal afet olduğu için havada birtakım değişiklikler olduktan sonra deprem oluyor. Bu değişiklikler tespit edilebilirse o zaman denilebilir ki “Şunlar değişmeye başladı ve daha önceden bu değişiklikler olduğunda şurada bu büyüklükte deprem olmuştu, yine belirli bir zaman aralığında benzer bir deprem olabilir.” Tabii ki şu saatte şurada deprem olacak demek mümkün değil fakat dediğim gibi belirli bir zaman aralığında belirli bir deprem olacak ve herhangi bir bölgeyi etkileyecek diye bir sonuç oluşsun diye yapılan çalışmalar Türkiye’de var, tüm dünyada var. Bu çalışmaları desteklemek lazım bu yerelde belediyelerin, genelde ise ülkenin, hükümetin işi. Deprem olduktan sonraki büyüklüğünü hesaplamak başka bir iş. Ki bu zaten devletin işi ama olmadan evvel de doğadaki birtakım değişiklikleri tespit etmek de tebrik edilebilir bir çalışma olur. Bir aralarda burada sismik bir olay vardı.. Burada elektromanyetik alandaki değişimleri takip edebilen bir cihaz vardı. Deprem olduğunda gerçekten elektromanyetik alanda bir kitlesel değişim oluyor. Eskiden eski belediyenin yanında müftülük varken de kurulmuştu bu cihaz, sürekli İTÜ’ye veri gönderiyordu. Bunun faydası olacak, diyelim ki İzmir depremi oldu bu deprem olduğunda istasyonlardan ne verisi gitti? Ne kadarlık bir değişim oldu? Bunlar bu havuzda toplanıyor. Örnek: Akhisar istasyonundan şu veri gitti. Burhaniye istasyonundan şu veri gitti. Bu istasyonların sayısının artması, çoğalması veri havuzunun da büyümesi anlamına geliyor. Dolayısıyla bir deprem olduktan sonra burada ne kadar büyüklükten sonra ne kadar çok değişim oldu. Bu belki 5 yıllık 10 yıllık hatta 20 yıllık bir çalışma olacak. Çünkü bu istatistiki bir çalışma. Yani bu istasyondaki elektromanyetikli alan şu kadar değişti, Akhisar’daki bu kadar değişti, İstanbul’daki bu kadar değişti ve bunların bileşkesinde de değişim oldu ve daha sonra da deprem oldu. İşte bu geriye bakıp da yapılabilecek bir çalışma “Ne oldu da bu oldu” gibisinden. Karınca hareketlerinin veya evcil hayvanların hareketlerinin değiştiğini, ısının değiştiğini biliyoruz. Bunlar gibi bir çok parametre var. Bunların hepsi bir yazı, bir istatistik. Dünya bir süre sonra öyle bir noktaya gelecek ki “bütün bu değişimler oldu, bizim elimizde de yeterli istatistiki bilgi var, Türkiye’nin şu bölgesinde bir iki gün içerisinde şu büyüklükte bir deprem olabilir.” Diyebiliriz. Bu yüzden bu istasyonları çoğaltmak gerekiyor. Çoğalttığımız zaman veri elde edebiliyoruz. Mesela Marmara ve Ege bölgesinde ciddi sayıda istasyonlar var. Bundan bir süre önce, belki bir yıl bile olmamıştır, burada da yeniden eski belediyenin olduğu yerde bu istasyonu eski müftülük yıkılınca biz onu muhafaza etmiş, mühendis grubuna geri vermiştik. Burhaniye’de 3 tane daha nokta belirlemişlerdi. Belediye meclis kararı gerekliydi. Meclisten karar çıkmadı. Umarız belediye duyarlı davranır bu sefer çünkü kurulumu falan çok maliyetli değil, tek ihtiyacı olan alt yapı ve internet. Hepsi bu. Uydudan alınanlar da var, hesaplı ve ucuz. Bu konu Edremit’te de bu konu gündeme geldi hatta biz de gidip Edremit belediye başkan yardımcısıyla konuyu ele almıştık. Biz bu istasyonların Burhaniye’de kurulmasını “deprem olacak haber verecek” anlamında değil, biz sadece yerelde, Türkiye’de yapan İTÜ var Doğa Hareketlerini Araştırma Derneği var. Bu kabul edilen bir çalışma. Bu önemli bir şey. Akhisarın, Bergamanın, Dikilinin, İzmir’in, Silivri’nin, Tekirdağ’ın, Çerkezköy’ün, Çorlu’nun… bu desteğe verdiği hizmet var. Bizim Burhaniyemizin de buna hayli hayli destek verebileceğini düşünüyorum. Başvuruyu kimin yapması gerekir? Öncesinde de dernek yapmıştı yani derneğin yapması gerekiyor. Peki, Burhaniye’nin zemin yapısı nasıl? Zemin, jeoloji ve jeofizik mühendislerinin işi. Tabii ki bizim inşaat mühendisleri de biyoteknik alanında uzman bu yüzden tekniksel olarak bizim de işimiz oluyor. Burhaniye’nin zemini genel anlamda deprem yönetmeliğindeki tabirlere göre konuşursak ZB var, ZC olan yerleri var. ZE en kötü zemin, böyle çıkan yerlerimiz de var, ZD çıkan zeminlerimiz de var. Ama biz inşaat mühendisleri odası olarak iki kat evlerde bile belirli bir zemin kalınlığı yapalım diye bir karar aldık, buna Burhaniye’deki mühendisler genel olarak uyuyorlar, dışardan gelmediği sürece, farklı illerden proje geldiğinde onu düzeltmeye çalışıyoruz ama biz zeminlerde problem olduğunu bildiğimiz için hesap sonucu bazıları için temel olarak yetse bile radyatemel dediğimiz binanın tamamen altını beton blok halinde, tek seferde dökülen bir temeldir bu radyatemel bütün kolonlar bu temelin üstünde yer alır ve yekpare bir blok olarak çalışır. Bu da hem düşey yükleri temelden zemine aktarmakta iyi bir sistem, hem de binayı komple hareket ettiren bir temel tipi. Zayıf zeminlerde de bizim çoğunlukla başvurduğumuz ve hemen hemen her binada da başvurduğumuz bir temel tipi. Bu güvenli bir temel tipi. Yani 2 katlı binada da 5 katlı binada da yaptığımız bir temel tipi. Genel olarak neredeyse tüm mühendis arkadaşlar uyuyor buna. ZEMİN SIVILAŞMASI NEDİR? Zemin en çok bilinmezin bulunduğu bir dal, bir sürü katsayı var. Dolayısıyla burada da güvenli tarafta kalmamız lazım. Zeminin taşıma gücü zayıf olduğu için sıvılaşma riski ortaya çıkar. Deprem olduğunda, zemin zayıf olduğu için tabiri caizse zemin kendi içinde çalkalanır. Çalkalanması zaten taşıma gücü zayıfken daha da zayıflatır. Taşıma gücü zayıf olduğu zaman da üzerindeki yapı eğer düzgün tasarlanmamışsa ve temel tipi yanlış seçilmişse zayıf zemin içine gömülebilir veya yan yatabilir. Bu, zemindeki suyun deprem ile beraber yüzeye çıkması anlamına geliyor. Buna da sıvılaşma deniliyor. Dolayısıyla bu tip zeminlerimiz yok mu bizim? Var. Bunun için de zemin iyileştirmesi yapıyoruz. Temelin altına biraz daha inip oraya iri blok taşlar sıkıştırıp o blok taşların üzerine biraz daha küçük tanelileri sıkıştırıp kademe kademe büyükten küçüğe doğru temelin altına doğru sıkılaştırmaya çalışıyoruz. Açıkçası bu da sıvılaşma olacağı zaman sıvılaşacak zemin aşağıda kalıyor, yukarı çıkamıyor. Büyük taşları yaparak aslında bir nebze üzerine de tabii bir beton döküyoruz o sırada da çimentonun şerbeti gidiyor, orası göreceli olarak biraz daha iyi bir hale geliyor. Taşların arasındaki sürtünme de deprem enerjisini emen bir etken oluşturuyor. Bunu biz son zamanlarda kötü zeminlerde ZE, ZD gibi zeminlerde çoğunlukla yapıyoruz, ki bu bir zorunluluk olarak veriliyor ve biz de uyuyoruz. Bunun yanında bundan daha karışık zemin metodları da var, daha yüksek katlı binalar için. Biz Burhaniye’deki imar çok yüksek katlı olmadığı için onlara pek ihtiyaç duyulmuyor denilebilir. Zemin problemlerinin önüne geçmek bu anlamda mümkün.” Dedi. Haber ve fotoğraf: Şenol TORLAK

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

4 + 2 = ?